Kapadokya Turizminin Görünmeyen Yüzü

Kapadokya Turizminin Görünmeyen Yüzü
Ömer Koray ÜNAL
Posted on Kasım 22, 2017, 10:20 pm
6 mins

Sanırım bir Nisan ayıydı. İstanbul’dan aracım ile seyahet edecektim, bölgeyi ve özellikle hatrı sayılır otelleri çok iyi analiz etmem gerekiyordu. Öyle de yaptım. Kapsamlı bir Kapadokya haritası eşliğinde o  zamanlar henüz kapanmamış olan booking.com üzerinden bölgenin otellerinin fizibilitesini yaptım. 

Ankara ve sonrasında Aksaray üzerinden eriştiğim Kapadokya bölgesine vardığımda beni çokça etkileyecek bir altyapı ile karşılaştım.

Kapadokya’nın yolları birinci sınıf asfalt ile kaplı, işaretler son derece moderndi. Ürgüp’e girdiğimde merkezde gözüme çarpan hiçbir ‘aykırı’ bina ile kaşılaşmadım. Rüya şehrin her yapısı Ürgüp’teki kalenin etrafına o kadar güzel kurulmuştu ki… Hemen her yer taş evler, konaklar ve mağaralar ile kaplıydı. Türkiye’de Kapadokya bölgesi kadar iyi muhafaza edilmiş, turizme bu kadar açık başka bir bölge var mı bilemiyorum. Dünya şehri İstanbul bile şimdilerde itirafların çokça işitildiği, birer gökdelen mezarlığı olmuşken Kapadokya, geçmiş bölge yönetimlerinin özeni ile çok iyi korunmuş…

Birkaç Fransız maceracının etkisi ile keşfedilen bölge, özellikle Asya toplumları tarafından çokça ziyaret edilmiş ve bölgenin yerel yöneticileri vasıtası ile korunarak bu günlere gelmiş.

Bölgede sayısız görüşme gerçekleştirdim. Rehberler, eski belediye başkanları, bölgesel örgüt yöneticileri ve tabiki otel sahipleri ve esnaf ile…

Ülkemizde her başarılı organizasyonun ardından ne yazık ki birlik ruhu kayboluyor ve herkes bu başarıda kendisinin büyük katkı sağladığını düşünüyor. Sonra işin içine bireylerin egosu giriyor ve ayrışmalar, gruplaşmalar baş gösteriyor.

Bölgenin ileri gelenleri ile yaptığım görüşmelerden anladım ki Kapadokya; KAPTİD ve üye otelleri, DORAK Grubu ve otelleri ile bölgede çok saygın girişimciler olan birkaç otel sahibi arasında üçe bölünmüş. Bir de buna bölgede tepkilere yol açan kararları ile ‘yeni merkezi yöneticiler’ eklenince, zaten krizde olan bölge; derin bir ekonomik krizin içine girmiş.

Bölgede herkes en iyi otelciliği kendisinin yaptığını ileri sürüyor ve diğer otel sahipleri ile aralarındaki dialog eksikliği her cümlelerinde ister istemez kendini belli ediyor.

Bu sorun bölgenin gelişmesini yavaşlatmaya devam etsin, biz bölge halkının bu turistik gelir döngüsünden ne kadar faydalanabildiğini bir görelim. Bu bölgenin sahipleri kendi insanlarıdır. Dolayısıyla bölgede oluşan parasal döngüden en çok etkilenmesi gereken de onlar. Kapitalist düzenin değişmez kuralı olan girişimcilerin cesaret ve sermayeleri ile emekçileri kullanma prensibi burada da kendini gösteriyor. Büyük gruplar; önce kendi acentalarıyla turistlere ulaşıyor; sonra ulaştıkları turistlere kendi otellerinin odalarını satıyor, sonra bu turistleri havalimanından yahut büyük şehirlerden kendi otobüsleri ile getiriyor, kendi rehberleri ile bölgeyi gezdiriyor, kendi giftshoplarından bu turistlerin alışveriş yapmalarını sağlıyor, kendi restoranlarında bu turistlere ücretli yemek satıyor, kendi balon şirketleri ile bu turisteleri uçuruyor ve en nihayetinde turistlere bölgede yapılması gereken her şeyi ‘kendi şirketleri’ ile deneyimletiyor, kendi ekonomilerini kendileri oluşturuyorlar. 

Bölge halkına kalan da belki bir deve gezisi yaptırmak, belki bir hediyelik eşya satmak oluyor. 

Dünya turizmine çok farklı bir şekilde hitap eden Kapadokya’da harikulade bir yatırım mevcut. Fakat yatırımın her şey olmadığını, şehrin kalesine bakılan bir meydanda turistlere bira içme özgürlüğünü sunan bir yerel yönetime ihtiyaç olduğunu, ‘melek çıkmazı’ sokağının dahi eski günlerine dönmesi gerektiğini ve her şeyden önce bölgenin ileri gelenlerinin tek bir çatı altında ‘istişare’ ederek birlik olması gerektiğini düşünüyorum. Ve tabi bunlar yapılırken de yöre insanını da bir şekilde bu ticari pastanın içine dahil edilmesi gerektiğine inanıyorum.

Sevgi ile kalın…

Paylaşmak Güzeldir

CEVAP BIRAKIN

You must be logged in to post a comment.