“Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki, bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

Mustafa Kemal Atatürk  

Yıl 2015, Ankara’da faaliyette bulunan bir yayınevinden yabancı bir yazar tarafından yazılmış İngilizce Turizm kitabının çeviri editörlüğünü yapma teklifini almıştım. Bu alanda farklı ve yeni bir kaynak olsun diye bu teklifi kabul edip çalışmalara başlamıştım. Bölüm çevirilerini yapan arkadaşlardan aldığım geribildirimlere göre, çok sayıda kelimenin karşılığı olmadığı için kitap içeriğinde çoğu yerde ifade sorunları yaşanıyordu. Bu sorunları da benim çözmem ve kitap içeriğini akıcı bir hale getirmem gerekiyordu. O dönemde çeviride yaptığım birtakım düzenlemelerle yabancı kelimelere Türkçe karşılık üretme çabalarım oldu ancak bunun yeterli olmadığını düşündüm. Çünkü üretilen karşılıklar ilgili taraflarca benimsenmezse ve kullanılmazsa yapılan işin hiçbir önemi yoktu. Dolayısıyla sadece bir kitapta yapılan düzenlemelerle soruna çözüm üretmek imkânsızdı. 

Soruna biraz daha eğilince durumun çok daha vahim olduğunun farkına vardım. Yüzlerce kelimeyi yabancı dillerden olduğu gibi alıp kullanıyorduk ve turizmciler olarak güzel Türkçemizi inanılmaz derecede tahrip ediyorduk. Oysa Türkçe dünyanın en zengin dillerinden biriydi ancak bizim alanımızda gittikçe kimliğini yitiriyordu. Restaurant, voucher, check-in, check-out, short, bellboy, amenity gibi yüzlerce yabancı kelime sektörel yaşantımızda kullanılıyor ve kabul görüyordu. Bu duruma bir akademisyen ve akademik bir sivil toplum kuruluşu yöneticisi olarak kayıtsız kalamazdım. Yoksa rahmetli Profesör Oktay Sinanoğlu’nun dediği gibi “Bye Bye Türkçe” denmesine ben de göz yummuş olurdum. Hemen harekete geçtim ve ilk iş olarak dönemin Türk Dil Kurumu Başkanı ile görüştüm ve Turizmde Türkçenin Korunmasına ilişkin planımı sundum. Fikrim memnuniyetle karşılandı ve destekleneceği ifade edildi. Sonrasında o dönemdeki tüm turizm sivil toplum kuruluşlarının başkanları ile görüşerek hepsinden destek aldım. İlk görüşmeyi dönemin Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) yönetimi ile yapmıştım. Toplantıda ben “Turizmde Türkçeyi çok kirletiyoruz” deyince, odada bulunanlardan birisi hemen devreye girmiş ve bunun turizmde gayet normal olduğunu söylemişti. Dönemin başkanı Sayın Ulusoy o kişinin bu çıkışına benim cevap vermeme fırsat vermeden; “Hoca kesinlikle doğru söylüyor. Yarısı Türkçe, yarısı yabancı dil karışımından uydurma bir lisan üretiyoruz. Sen git voucher kelimesini benim memleketimdeki Temel amca ile Fadime teyzeye anlat bakalım.” diyordu. Kesinlikle haklıydı, çünkü Türk Dili yazıldığı gibi okunur ve okunduğu gibi yazılır idi. Elbette her dil, başka dillerle etkileşim içerisinde olmuş ve birbirinden etkilenmiştir. Ancak bu etkileşimin, bir dilin temel niteliğine zarar vermemesi gerekir. TÜRSAB yönetiminden sonra başta Bakanlık yetkilileri olmak üzere ilgili tüm taraflarla görüşmüş ve Türkçenin Turizmde Korunması çalışmalarını başlatma aşamasına gelmiştim. Tam o sırada ülke turizmde bir kaosun içerisine sürüklenmişti. Önce Rusya ile uçak krizi yaşandı, sonra içeride terör eylemleri baş gösterdi, arkasından 15 Temmuz Darbe Girişimi oldu ve turizm neredeyse bitme noktasına geldi. Böyle bir ortamda kimse turizmde Türkçenin korunmasını bir öncelik olarak göremezdi. Bu nedenle, ben de söz konusu projeyi turizmde toparlanma başlayana kadar rafa kaldırmıştım.

2018 yılının sonlarına geldiğimizde, turizmde ziyaretçi ve gelir açısından rekor haberleri gelmeye başlamıştı. Bana göre Turizmde Türkçenin Korunması çalışmalarının başlatılmasının tam zamanıydı. Tüm camiada moraller yerinde, enerji yüksekti. İlk iş olarak Türk Dil Kurumunun yeni Başkanı Prof. Dr. Gürer Gülsevin hocaya konuyu açtım. Hoca, vizyoner bakış açısı ve pratik yaklaşımı ile projeyi hemen sahiplendi ve kısa bir zaman içerisinde Kurumun Bilim Kurulunu topladı. Bana, bu kurula konunun önemine yönelik bir konuşma yapma fırsatı verdi. Sanırım Kurul konunun önemine vakıf oldu ve projeyi sahiplendi. Bu süreçte; daha sonra T.C. Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Nuri Ersoy, TÜRSAB Başkanı Sayın Firuz Bağlıkaya, TÜROFED Başkanı Sayın Osman AYIK, TUROB Başkanı Sayın Timur Bayındır, TTYD Başkanı Sayın Oya Narin, TUREB Başkanı Sayın Ahmet Zeki Apalı, SKAL International Başkanı Sayın Faik Alsaç, TUROYD Başkanı Sayın Ali Can Aksu, POYD Başkanı Sayın Ülkay Atmaca, TAŞPAKON Başkanı Sayın Gökhan Tufan, TAFED Başkanı Sayın Zeki Açıköz, Türkiye Lokantacılar ve Pastacılar Federasyonu Başkanı Aykut Yenice ile görüşerek projeye ortak olmalarını sağladık. 

Çalışmanın akademik tarafına yönelik olarak Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Yusuf Tekin ve Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Şahin ile yaptığımız görüşmelerde, bu iki kurum projenin üniversite ortağı olmayı kabul ettiler. Ayrıca, yaklaşık 50 farklı üniversiteden projeye gönüllü destek verecek onlarca akademisyenden oluşan bir takım kuruldu. Yapılacak bu önemli çalışmada turizm bileşenlerinin tamamının katılımı çok önemliydi. Bunu sağladığımızı zannediyorum. Eğer çalışmaya katkı verecek başka ilgili kuruluşlar var ise bizimle temasa geçebilirler. 

Bu süreçte, başta yukarıda adı geçen kişi ve kuruluşlar olmak üzere tüm camiamıza, Turizm Akademisyenleri Derneğimizin Üye ve Yönetim Kurulu üyelerine verdikleri desteklerden dolayı teşekkür ediyorum. Ayrıca bugüne kadar yaptığımız hazırlıklarda bir asker disiplini ve arı temposuyla çalışan Selçuk Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Alaattin Başoda ve ekibimizin diğer üyelerine de teşekkür etmek istiyorum. 

Şu ana kadar hemen hemen tüm hazırlıklarımız tamam. Sıra düğmeye basmaya geldi. Muhtemelen Şubat ayı içerisinde turizm camiası olarak Türkçenin korunması konusundaki mücadelemizi başlatmış olacağız. Başarılı olacağız ve Türkçemizi gelecek nesillere daha doğru bir biçimde aktaracağız.

Haydi şimdi hep beraber start (İngilizce bir kelime) vermeyip, Türkçemizi güzel konuşmaya başlayalım.

Saygılarımla

NOT: Bu konudaki hassasiyetlerinden dolayı yazar ve oyuncu Gülse Birsel’e, işadamı Bülent Eczacıbaşı’na ve Güldür Güldür programı ekibine özellikleteşekkür ediyorum ve okuyuculara aşağıdaki linklerde yer alan videoları izlemelerini tavsiye ediyorum.


“https://www.youtube.com/watch?v=PJdfGSOKPeM” linkini tıklayın veya Google araç çubuğuna “marka 2016’dan izler – bülent eczacibaşi gülse birsel”yazın.
“https://www.youtube.com/watch?v=nhumx8Ii5qs” linkini tıklayın veya Google araç çubuğuna “Güldür Güldür Show Plaza Dili Skeci” yazın.

Paylaşmak Güzeldir
Prof. Dr. Muharrem TUNA
1972 yılında Kilis’te doğdu. 1994 yılında Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Turizm İşletmeciliği Eğitimi Bölümünü bitirdi ve bir yıl sonra aynı fakülteye araştırma görevlisi olarak atandı. Yüksek lisans ve Doktora derecelerini Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm İşletmeciliği Anabilim Dalında tamamladıktan sonra, çalıştığı fakültede Yardımcı Doçentliğe yükseldi. 2002-2008 yılları arasında Gazi Üniversitesi Sungurlu Meslek Yüksek Okulu’nun müdürlüğünü yaptı ve üniversite senato üyeliğini yürüttü. Bu süre zarfında ABD’de Michigan State Üniversitesinde altı ay süreyle doktora sonrası çalışmalarda bulundu ve 2008 yılında yine aynı üniversitede Doçentlik unvanını kazandı. Bu kurumda öğretim üyeliğinin yanında dekan yardımcılığı, anabilim dalı başkanlığı ve çeşitli akademik görevleri de yürüten Dr. Tuna, 2014 yılında Gazi Üniversitesi Turizm Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümüne Profesör olarak atandı. Prof.Dr. Muharrem TUNA, turizm işletmeciliği, yönetim, strateji, örgütsel davranış, kalite gibi konularda bilimsel çalışmalar yürütmekte olup İngilizce bilmektedir.

CEVAP BIRAKIN

You must be logged in to post a comment.