TURİZM GELİRLERİ NASIL ARTACAK?

Prof. Dr. Muharrem TUNA
Posted on Kasım 28, 2019, 7:54 pm
10 mins

Turizm sektöründe son yıllarda en çok tartışılan konuların başında turizm gelirlerinin düşük olması sorunu geliyor. Söz konusu tartışma, geçtiğimiz günlerde Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Mehmet Nuri ERSOY’un sektör temsilcileriyle yaptığı toplantıda “Peynir-ekmek fiyatına her şey dahil oda satmayın” sözleriyle iyice alevlendi. Peki, bu sorunun kaynağı ne, bunun sorumlusu kim ve bu konuda neler yapılabilir?

Aslında bu sorulara iktisadın en temel prensiplerinden olan arz ve talep kanunu açısından yaklaşmak gerekiyor. Bu kanuna göre, fiyat değişmelerine satıcıların ve alıcıların tepkileri genellikle birbirine zıt yönlerdedir. Piyasada fiyatlar artarken normal olarak arz genişler ve talep daralır. Fiyatlar ucuzladığında ise arz daralır ve talep genişler. Arz ve talebin buluştuğu noktada da fiyat oluşur. Bu durumda Türkiye’de turistik ürünlerimiz eğer olması gereken fiyatından düşük satılıyorsa ya arz fazladır ya da ürüne olan talep gerektiği kadar değildir. Söz konusu soruna bu açıdan bakıldığında, sorunun bir numaralı sahibi arz talep dengesini sağlaması gereken karar alıcılar gibi görünüyor. Kapitalist sistemlerde serbest piyasa ekonomisi kuralları geçerlidir. Devlet ise bu sistem içerisinde düzenleyici olarak rol alır. Dolayısıyla arzı kontrollü bir biçimde arttırmak piyasalarda dengenin korunması adına hayati derecede önem taşır. Son yıllarda istihdama, ekonomiye ve yan sektörlere sağladığı büyük katkılar nedeniyle arz sürekli büyüdü. Bunun doğal sonucu olarak artan rekabet neticesinde fiyatlar istenen seviyelere çıkamadı. Bu düşüncelerden hareketle, turizm gelirlerinin düşük olmasından çıkarılacak ilk sonuç devletin arz ve talep dengesinde düzenleyici rolünü büyüme beklentisinden dolayı yerine getirmemesi veya getirememesi olmaktadır. Bu kısma bir parantez açarak önemli bir konuya temas etmek gerekiyor. Turizm sektöründe istihdam son yıllarda yabancı personel ağırlıklı bir yapıya bürünmeye başladı. Yani turizmin istihdama katkı artışı son yıllarda oransal olarak azalıyor ve karar alıcıların üzerinde dikkatle kafa yorması gereken bir mesele haline geliyor. 

Bu düşüncelerden hareketle, turizm gelirlerinin düşük olmasından çıkarılacak ilk sonuç devletin arz ve talep dengesinde düzenleyici rolünü büyüme beklentisinden dolayı yerine getirmemesi veya getirememesi olmaktadır. Bu kısma bir parantez açarak önemli bir konuya temas etmek gerekiyor.

Kişi başına harcama düzeyinin rakip ülkelere göre düşük olması sorununun kaynağına inildiğinde, turizm politikamızın ağırlıklı olarak 3S (deniz-kum-güneş) eksenli büyüme üzerine kurgulanmış olduğu görülmektedir. Sektörün gelişmeye başladığı ilk dönemlerde bu politika elbette doğru ve etkili idi ancak içinde bulunduğumuz dönemde 3S turizminin tek başına ülke turizminde hedeflerin yakalanmasında yeterli olmadığını ortaya çıkardı. Çünkü ortalama harcamalara göre alternatif turizm türleri genel olarak kitle turizminden daha fazla gelir getiriyor. 

Ülkemizdeki duruma bakacak olursak, 2018 yılında 46,1 milyon ziyaretçiden 29,5 milyar ABD Doları gelir elde edilmiş. Bununla birlikte bir önceki yıla göre turist sayısında %21’lik artış gerçekleşirken, turizm gelirlerindeki artış %12 olmuş.  Yani 2017-2018 dönemlerinde turist sayısı artmış ancak turizm gelirleri aynı oranda artmamış yani kişi başı harcama azalmış. Geçmişten günümüze doğru istatistiklere bakacak olursak kişi başına harcamalar 2003 yılında 850 dolar iken bu rakam 2010 yılında 755 dolara 2017 yılında ise 681 dolara düşmüş. 2018 yılı tahmini harcama ise 647 dolar. Daha da derinlemesine inersek aslında kişi başına düşen harcamanın bunun da altında olduğunu görüyoruz. İstatistiklerde verilen ziyaretçi kavramı hem yabancı turistler hem de yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarını içeriyor. Yabancı ziyaretçilerden elde edilen gelirler ortalama harcamaların altında gerçekleşiyor. Bu rakam 2017 yılında rakip olarak değerlendirebileceğimiz İspanya’da 831 dolar, İtalya’da ise 758 dolar olarak gerçekleşti. Önde gelen turizm ülkelerinden ABD turist başına 2.740 dolar gelir elde etti. 

Mevcut durumu ve sorunu tanımladıktan sonra bu konuda neler yapılabilir, turizm gelirleri ve ortalama harcama nasıl arttırılabilir meselesine gelelim. Turizm sektöründe temel bir kural vardır: Fiyatlar çok hızlı düşebilir ancak bunu arttırmak çok daha fazla zaman gerektirir. Bu nedenle öncelikle ani fiyat düşmelerine neden olan hususlar, risk yönetimi çerçevesinde değerlendirilerek gerekli önlemler alınmalıdır. 

Türk turizminde karar alıcıların yapması gerekenlerin başında hedef pazarları doğru tanımlamaları ve bu pazarların beklentilerini doğru ölçmeleri geliyor. Turistik ürünümüzü de bu beklentileri karşılayacak hatta ötesine geçecek biçimde şekillendirmeliyiz. Buradan hareketle özellikle yüksek gelir seviyesine sahip kitleleri cezbedecek projelere ihtiyaç var. Örneğin kendine ait havalimanı ve marinası olan diğer bölgelerden ayrıştırılmış, alt ve üst yapısında her türlü konforun sunulduğu özel turizm merkezleri kurulabilir. Bu merkezler sadece dünyanın jet sosyetesine (en üst gelir grubu) hizmet edebilir. Bunun dışındaki diğer gelir gruplarının da ihtiyaçlarına göre yeni merkezler tasarlanabilir. Kurulacak yeni merkezlerin butik otel konseptinde ve yüksek düzeyde hizmet sunacak biçimde kurgulanmasında yarar var. 

Yeni dönemde turistin otelden dışarı çıkmasını sağlayacak stratejilerin üretilmesi de bir başka önemli konu. Burada ön plana festival ve benzeri etkinlikler çıkıyor. Bu sayede turistlerin hem ülkemizi tanıması sağlanabilir hem de harcama miktarları arttırılabilir.

Turizmde 3S korunarak alternatif turizm türleri geliştirilebilir. Maalesef ki bu zamana kadar hep konuşuldu ancak bu konuda önemli mesafeler alınamadı. Her alternatif turizm türüne yönelik stratejiye ve bu stratejilerin uygulanmasına yönelik eylem planlarının hazırlanması gerekiyor.  

Gastronomi konusu da oldukça önemli. Turizmde özgünlüğümüzü öne çıkaracak önemli bir araç. Ancak bu aracımızı şu ana kadar yeterli ölçüde kullanamadık.

Değerlerimizin tanıtımında sosyal medya ve bloglar olmak üzere dijital araçların mümkün olduğunca etkin kullanılması gerekiyor.

Yukarıda belirtilen önerilerin başarıyla hayata geçirilmesi için güçlü bir insan kaynağı yapısına sahip olmamız şart. Bu nedenle, turizm eğitiminin sorunlarını da dikkatle ele almalıyız. Hem eğitim kalitesini ve sektörde çalışma şartlarını iyileştirmeliyiz hem de mezunların sektörde çalışma isteğini arttıracak tedbirleri uygulamaya koymalıyız.

Her şeyden önemlisi kültürel ve doğal mirasına korunmasına, turizmin sürdürülebilir bir anlayışla yapılmasına ihtiyacımız var. Bu anlayışla turizmin yönetilmesi durumunda, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Yılında yani 2023 senesinde turist başına harcamada 1000 Dolar düzeylerini yakalamamız pek de zor görünmüyor.

Paylaşmak Güzeldir
Prof. Dr. Muharrem TUNA
1972 yılında Kilis’te doğdu. 1994 yılında Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Turizm İşletmeciliği Eğitimi Bölümünü bitirdi ve bir yıl sonra aynı fakülteye araştırma görevlisi olarak atandı. Yüksek lisans ve Doktora derecelerini Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm İşletmeciliği Anabilim Dalında tamamladıktan sonra, çalıştığı fakültede Yardımcı Doçentliğe yükseldi. 2002-2008 yılları arasında Gazi Üniversitesi Sungurlu Meslek Yüksek Okulu’nun müdürlüğünü yaptı ve üniversite senato üyeliğini yürüttü. Bu süre zarfında ABD’de Michigan State Üniversitesinde altı ay süreyle doktora sonrası çalışmalarda bulundu ve 2008 yılında yine aynı üniversitede Doçentlik unvanını kazandı. Bu kurumda öğretim üyeliğinin yanında dekan yardımcılığı, anabilim dalı başkanlığı ve çeşitli akademik görevleri de yürüten Dr. Tuna, 2014 yılında Gazi Üniversitesi Turizm Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümüne Profesör olarak atandı. Prof.Dr. Muharrem TUNA, turizm işletmeciliği, yönetim, strateji, örgütsel davranış, kalite gibi konularda bilimsel çalışmalar yürütmekte olup İngilizce bilmektedir.

CEVAP BIRAKIN

You must be logged in to post a comment.