Ülkemiz destinasyonunda turizm faaliyetlerini geliştirmek ve turizm gelirlerimizi arttırmak, gerek bölgemizdeki sosyo-ekonomik dengelerin iyileştirilmesi gerekse işletmelerimiz ve çalışanlarımız için önemli bir hedef şüphesiz. Hele ki şu günlerde…
Tam da bu noktada hedefe ulaşma arzumuzu sürekli kılan itici güç, sahiplenme duygusu, aidiyet ve paylaştığımız vizyon sanırım. Var ise… Nerede olmak istiyoruz, hayalimiz ne? Bize hangi düşünce ve duygu rehberlik edecek? Şu an sektörümüzün gerçekliği ile ulaşmak istediğimiz gerçekliği birbirine adapte eden süreç yaratmak istediğimiz imaj mı? Bilemiyorum…
Pazarlamanın temeli olan iletişim kendi çapında bir mucize şüphesiz ve “ turizm” için en önemli kavram. Biz iletişimden sınıfta kalıyoruz sanırım. Okyanustan geçip derede boğulmak misali… Görsel algımızı doğru yönetebiliyor muyuz? Ya farklılıklarımızı, renkli ve çok sesliliğimizi? En önemlisi de kişilerin kafasındaki düşüncelerden çok duygularını yönetebiliyor muyuz? Dokunabiliyor muyuz kalplere? Ülkemizin dokusunu, kokusunu, rengini, sesini biz ne kadar iyi biliyoruz, ne kadar ifade edebiliyoruz, ne kadar kabul ediyoruz? Ötekileştirmeden…
Sanırım üzerinde en fazla düşünmemiz gereken konu başlığı algı ve itibar olmalı, insana dair “anlaşılmak” ve “önemsenmek” ihtiyacından başlayarak…
Rakamlar eldeki sonuçlardır. % düşüş, EUR kayıp… Alınan “zaman hassasiyetli tedbirler” müruru zaman değil de nedir? Bakanlığım tarafından anlaşılmadığımı ve önemsenmediğimi düşünüyorum.
Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar ummak misali bu. Yakışmıyor!
Bu sene ve önümüzdeki birkaç sene daha turizm sektörü olarak para kaybedebiliriz.
Peki ya itibarımızı?
Dilerim ağızlara sakız yapılan çözüm önerileri arasında git-gel yaşarken zaman bizden şikayet etmesin.