Keloğlan saçsız olarak dünyaya gelmiş. Annesi oğlunu her akşam uyuturken ‘kel oğlum, keloş oğlum aklından saçları dökülen zeki oğlum’ diye severmiş. Bütün köy halkı, keloğlanın her durum için üretebildiği fikirlerinden çok etkilenirmiş. Ne zaman zorda kalsalar, ‘Hımm, bunu halledebilecek tek kişi; keloğlan’ derlermiş.
Bir gün köyün tellalı akşam saatlerinde saraydan gelen bir haberi duyurabilmek için düşmüş yollara, davulunun sesi sarmış dört bir yanı ‘Duyduk duymadık demeyin, ey ahali kulak verin, Padişahımız kızını evlendirmek için damatlar adayları arasında bir yarışma tertiplemiştir’. Annesi buna razı gelmese de ertesi sabah bizim keloğlan erkenden yola revan olur.
Padişahın sarayına vardığında bir de ne görsün? Saray halkının ileri gelenleri, zengin kimseler bir çok aday yarışmaya katılmıştır. Padişahın kızı, öyle güzel öyle güzeldir ki, aşk ne kelime?, deli divane olmuştur keloğlan. Padişahın gür sesi ile kendine gelir. Padişah ‘Sizlere üç soru soracağım. Cevabını verebilen olur ise kızımla evlenebilmeyi hak kazanacaktır.’ Bir çok aday, yarışmayı at binmek, kılıç tutmak, cirit oynamak gibi düşündüğünden şaşırır. Keloğlan ise kendisinden emindir.
Padişah sorar ‘Gökyüzünde kaç tane yıldız vardır?’. Uzun bir sessizlik olur. Padişah, sessizliği bozarak bilemeyeceğinden emin olduğu keloğlana dönerek ‘Sen söyle tüysüz’ der. Keloğlan gafil avlanmasına rağmen, hemen cevabını verir ‘Sizin başınızda ne kadar saç teli var ise, o kadar yıldız vardır gökyüzünde, siz sayısını daha iyi bilirsiniz’. Padişah vezirlerine bakar, çok hoşlarına gider bu cevap ve onay verirler ‘Doğrudur, padişahım’. Padişahın kızı, bu genç, zeki adamdan etkilenir. Padişah ise içten içe sinirlenmiştir. Bu kel adama kızını vermek istemez, daha zor bir soru seçer ‘Söyle bakalım o zaman, Dünya’nın merkezi nerededir?’. Keloğlan için ise bu sorunun cevabı oldukça basittir. Yüzünde yaramaz bir gülümseme ile ‘Ayaklarımın altındadır, isterseniz ölçtürün’ der. Vezirleri bir anda korku kaplar; ya ‘ölçün’ derse padişah, hemen cevabı hep bir ağızdan onaylarlar ‘Doğrudur, padişahım ayaklarının altındadır.’ Padişahın iri yanaklarını al basar, padişah kızı büyülenir keloğlanın her zor soruyu bilmesi ile. Padişah, verdiği sözden dönemeyeceğini bilerek, en zor soruyu sormasının gerektiğinin farkındadır. Öyle bir kurnazlık düşünür ki, gülümsemekten kendini alamaz, bıyıklarını burkarak devam eder, ‘Peki iki soruyu bildin. Bunu bilecek misin bakalım? İki parmağın ile dünyayı nasıl ters çevirebilirsin?’. Padişah, böyle bir şeyin mümkün olmadığını bildiği için, gayet rahat bir şekilde dolanmaya başlamıştır. Vezirler birbirlerine bakıp kalmışlar, keloğlan ise saçsız başını kaşımaya başlamıştır. Keloğlanın güneşle birlikte, aynadan yansıyan ışık gözüne girdiğinde, muhteşem fikirde aklına düşmüştür. Hızlı adımlar ile yürüyerek kalabalığın içinde duran hanımdan aynasını rica eder. Padişahın karşısına geçerek ‘müsadenizle’ der ve aynayı padişahın başının üstünde iki parmağı ile tutarak ‘Bakınız, dünya sizin için artık ters’. Vezirlerden ve halktan inanılmaz bir alkış sesi kopar, padişahın kızı oldukça heyecanlanmıştır. Padişah 3. Soruya da bir cevap bulan keloğlana kızını vermek zorundadır.
Düğün için köydeki annesine haber ulaştığında, annesi ‘Kel oğlum, zeki oğlum, padişahın kızını da aldın ya’ diye sevinerek düğün için yola koyulur. Keloğlan ve padişahın kızı harika bir düğün ile evlenerek, bir ömür mutlu yaşarlar.
Şimdi, ülkemizdeki kötü ve hatalı iç ve dış politikaların bize yaşattığı olumsuzluklardan, kayıplardan, sarsıntılardan sıyrılıp nasıl her şeyi keloğlanın zekasıyla tersine çevirebiliriz bunun hesabını yapmamız gerekiyor. Dünyanın merkezi bizim için burası olduğuna göre önce bulunduğumuz yeri sevicez, değer vericez ve anlatıcaz. Gökyüzündeki yıldızları sayamasak da deniziyle, tarihiyle, tüm cennet köşeleri ve kültürel renklerini göstermek için herşeye rağmen insanları bu ülkeye davet edecez… bireysel, sektörel, kitlesel hiç farketmez !
Eminim, dünyanın dengesini elinde tutmak isteyen ve toplumları terörle, savaşla korkutmaya çalışan gizli siyasi güçler, gezip gören dünyayı tanıyan insanlardan her zaman korkacak! Amerikalı, Avrupalı dünyanın ortasını ve doğusunu, Asyalı, Ortadoğulu batıdaki yaşam felsefesini görecek ve tanıyacak ve bilinçlenecek.
Fransız İhtilali ile başlayan eşitlik, hürriyet, adalet ve demokrasi kavramları yayılmaya başlamasından sonra insanlar dünyayı gezerek tanır hale geldiler, teknoloji geliştikçe bir ülkeye gitmek ulaşmak daha da kolaylaştı. Gezen toplumlar da ev sahibi toplumlar da birbirlerini tanıyarak etkileşim yaşadı ve daha çok bilinçlendi ve dünya gerçeklerinin farkına vardı. Bu yüzdendir ki, gezen ve bilinçlenen toplumlar her daim gizli karanlık siyasi dünya güçleri için tehlike oluşturuyor. Ama tüm bunlara rağmen insanlar içlerindeki merak duygusuyla gezmeye devam edecek…
Biz yeter ki davet edelim! Ülkemizin hatalı bilinen karaçarşaflı ortadoğu imajından kurtulalım…