Cennet, dini inanışlara göre günahları bağışlanmış insanların öldükten sonra gideceği ve sonsuza kadar yaşayacakları bir yer, mecazi anlamda ise yine tarifi betimlenemez, sıradan olmayan çok güzel yerler için kullanılan bir tanımdır.
Bu tanıma uygun dünyanın çok az bir yerinde bu hissi yakalayabileceğiniz özel, görülesi bölgeler vardır. Ülkemiz de bunlardan biridir. Üç bir yanı denizlerle çevrili, bitki örtüsü ve akarsuları alabildiğince doğal birer tabiat harikasıdır. Bununla birlikte zengin ve verimli topraklarıyla birçok imparatorluk ve uygarlıkların doğduğu, hüküm sürdüğü ve günümüze de eserlerini bıraktığı paha biçilemez bir açık hava müzesi gibidir. Batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine saymakla bitiremeyeceğimiz kadar tarihi yapılara ve gezilesi, görülesi güzelliklere sahiptir bu eşsiz topraklar. İstanbul denince dünyaya hükmetmiş imparatorlukların beşiği, Anadolu denince antik kentleri, doğuda tanrıların dağları Nemrut’u ve yukarıda Anadolu uygarlıkları, ortada Peribacaları ve yeraltı şehirleri, Karadeniz denince yeşili ve harika doğası ilk akla gelir. Ege ve Akdeniz kıyılarımızda kum, güneş ve mavi yolculukların tadı bir başkadır. Anadolumuz ise tüm inanç sistemlerinin beşiği, geçiş güzergahı ve sığınağı olarak dünyadaki en önemli bölge konumundadır. Bu dinler mozaiğini ve miraslarını her yerde görmek ve yaşamak mümkün değildir.
Gelgelelim, tüm dünya bu değerlerimizin farkında olmasına rağmen kendi insanlarımızla ve devlet politikalarımızla bu değerleri yaşatmaya ve korumaya yönelik gayretlerimiz yok denecek kadar az ve önemsizdir. Döviz getirisi çok yüksek olabilecek ve ekonomisi genişleyen bir turizm ülkesi olabilmemiz için gereken, kültür ve bilinç toplumumuzda ve siyasi yöneticilerimizde yıllardır malesef oluşturulamamıştır. Aksine hemen hemen ülkemizdeki tüm güzellikler ve eserler, politikacı ve çıkar çevrelerinin rant tutkularına kurban edilmekte ve hatalı dış politikalarımızla da her geçen gün potansiyel ziyaretçilerimiz de yavaş yavaş kaybedilmektedir. Huzursuzluğun ve belirsizliğin baş gösterdiği bu topraklar geçmişinin ve değerlerinin gölgesinde bırakılıp kapılarını misafirlerine tamamen aralayamamaktadır.
Halbuki bilinçli turizm, bilinçli eğitimlerle doğar, doğru politikalarla ayakta durur ve yaşar. Bizde tam aksine..
Biz de biliyoruz hıyarımızın ve ayranımızın çok meşhur olduğunu ama garip adımlarla turizm okullarımızdaki alkol servisi eğitimini kaldırmaktaki mantık anlaşılır gibi değil.
Tamam, biz cacıkta içeriz ayran da satarız, çünkü o da bizim topraklarımızın içeceğidir, rakı gibi şarap gibi çay gibi…