Destinasyon yönetimi kavramı lügatımıza yirminci yüzyılın sonlarına doğru girdi ve bu kavram ülkemiz turizminde son dönemde en çok tartışılan konular içerisinde yer almaya başladı. Bu yazımda bunun nedenlerine ve destinasyon yönetiminin nasıl olması gerektiğine odaklanacağım. 

Destinasyon, köken itibariyle İngilizce bir kelime ve Türkçedeki tam karşılığı varış yeri veya gidilecek yer. Turizmde ise turistler için cazip kabul edilebilecek farklı çekiciliklere sahip olan bölgeler anlamında kullanılıyor.  Bir bölgenin destinasyon olarak kabul edilmesi için de kentsel çekiciliğe, deniz kıyısına, dağlara, kırsal çekiciliklere, otantik veya eşsiz değerlere sahip olması gerekiyor. Eğer bir bölge destinasyon olarak değerlendiriliyor ve stratejik olarak kendini turizmde geliştirmek istiyorsa, etkin bir yönetim yapısı da kurmak zorunda. Çünkü oldukça dinamik ve karmaşık bir yapıya sahip olan turizm sektörünü yönetmek hiç de kolay değil. Hele hele klasik kamu yönetimi anlayışıyla turizmi yönetmek daha da zor hale geliyor.

Peki nedir bu destinasyon yönetimi kavramı, ne yapar, neyi amaçlar? Bu sorunun cevabına odaklanarak ülkemizin ihtiyaçlarını açıklamaya çalışalım. 

Turistlerin tatil yeri seçiminde ve bu yerleri tekrar ziyaret etmesinde; doğal güzellikler, iklim, eşsiz yapılar, mutfak, el sanatları, deniz gibi çekiciliklerle birlikte, ulaşım imkanları, alt ve üst yapı, festival veya fuar gibi etkinlikler tüm bunlara ek olarak da hijyen koşulları, güvenlik, konukseverlik ve fiyat gibi unsurlar etkilidir. Bu kadar çeşitli unsurun etkili bir biçimde yönetimi ve çevresel koşullarda meydana gelecek olumlu ya da olumsuz değişimlere hızlı bir biçimde cevap verilmesi turizmde başarı sağlamak için şarttır. Destinasyon yönetiminde, ilgili bölgede yer alan birçok kuruluşun destinasyonun gelişimi amacına hizmet etmesi esastır. Zira yukarıda ifade edilen unsurlara dair faaliyetlerde gerek kamu gerek özel çok sayıda kuruluş rol alır. Bu karmaşık yapının harekete geçirilmesinde bir koordinatör birime ihtiyaç duyulur. Bu yapının adı dünya genelinde “destinasyon yönetim veya pazarlama örgütleridir” (destination management/marketing organizations). Uygulamada daha çok destinasyon yönetim örgütü olarak kullanıldığı için ben de yazımda bu şekliyle kullanmayı uygun buldum. Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü destinasyon yönetim örgütlerini, destinasyonları yöneten ve pazarlamasını yapan kuruluşlar olarak tanımlamaktadır. Ayrıca bu kuruluşların ulusal düzeyde, eyalet veya bölge düzeyinde, kent veya kasaba düzeyinde olabileceği ifade edilmiştir. 

Bu aşamada ülkemizdeki duruma bir göz atalım. Her ne kadar dünyanın en büyük altı turizm ülkesi içerisindeyiz desek de, acaba turizmi, daha doğrusu destinasyonları başarılı bir biçimde yönetebiliyor muyuz?

Destinasyonu ulusal düzeyde ele aldığımızda karşımıza ülkemizde oldukça dağınık bir yapı çıkıyor. En tepede Kültür ve Turizm Bakanlığı başta olmak üzere ilgili diğer bakanlıklar ve kamu kuruluşları yer alıyor. Sonrasında özel kesimi temsilen yasaya sahip Türkiye Seyahat Acentaları Birliği ile Turist Rehberleri Birliği var. Sektörün müstakil yasaya sahip olmayan ancak sektöre en büyük yatırımı yapan tarafı ise otelciler. Bunlara deniz turizmcilerini, sağlık turizmcilerini, yiyecek içecek işletmecilerini de ekleyebiliriz. Tüm bu sayılan sivil toplum kuruluşlarının tepe yönetimleri ulusal düzeyde devlete karşı üyelerini temsil ediyorlar. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği de sektörü temsil eden kuruluşlar arasında.

Destinasyonlara bölgesel ya da il/ilçe düzeyinde bakıldığında da karşımıza valiliklere bağlı olarak faaliyetlerini sürdüren İl Kültür Turizm Müdürlükleri gibi il teşkilatlar çıkıyor. İlgili Sivil Toplum Kuruluşları da çoğunlukla bölgesel yapılara sahipler. Bu düzeyde turizmin yönetiminde karşımıza en güçlü yerel dinamikler olarak belediyeler çıkıyor. Büyükşehir, şehir veya ilçe belediyeleri sahip oldukları geniş yetkiler sayesinde plan ve uygulama düzeyinde önemli rollere sahipler. Ayrıca Türkiye Odalar Borsalar Birliği’nin yereldeki birimleri olarak faaliyet gösteren Ticaret ve Sanayi Odaları da önemli aktörler arasında.

Başta da ifade ettiğim gibi sektör dinamik, yapı ise oldukça karmaşık. Mevcutta destinasyon bazında turizmin yönetiminde yetki, İl Kültür Turizm Müdürlükleri ve Belediyelerde bulunuyor. Ancak kamu bürokrasisi yönetimin hantallaşmasına yol açıyor. Bu durumda turizm örgütlenmesinin ulusal ve yerel bazda yeniden örgütlenmesi zorunlu hale geliyor. Aslında 2023 Turizm Stratejisinde bu tür bir örgütlenme öngörülüyordu ancak strateji bir türlü uygulamaya geçirilemedi ve yazılanlar kağıt üzerinde kaldı. Geçtiğimiz aylarda yapılan Turizm Şurası’nda ve 11. Kalkınma Plan Toplantılarında destinasyon yönetimi en önemli gündem maddeleri arasındaydı. 

Buraya kadar ifade ettiğim görüşler çerçevesinde turizmde örgütlenmenin yeniden yapılmasının kaçınılmaz olduğu görülüyor. Mevcutta bu tespitten hareketle İstanbul, Ankara, Antalya, İzmir, Kayseri, Nevşehir gibi kentler kendi destinasyon yönetim örgütlerini kurdular. Bunlardan bir kısmı vakıf, bir kısmı dernek, bir kısmı şirket, bir kısmı ise yarı kamu yapılanması şeklinde oluşturuldu. Bu örgütler, turizmi geliştirmek ve destinasyonu yönetmek için çabalıyor ancak arkalarında işlevsel bir düzenleme ve bütçe gibi yasal dayanakları olmadığı için yeterli performansa ulaşamıyorlar. 

Bana göre destinasyon yönetiminde karşımızda temel alabileceğimiz iki model bulunuyor. Bunlardan birincisi bünyesinde kamu ve özel sektörün eşit bir biçimde temsil edileceği bağımsız destinasyon örgütlerinin yasasının çıkarılarak kurulmasıdır. İkincisi ise halihazırda faal olan Kalkınma Ajansları bünyesinde yine kamu ve özel sektörün eşit bir biçimde temsil edilebileceği özerk bir yapılanmanın oluşturulması, Kalkınma Ajanlarının bu yapının sekreteryasını yürütmesidir. İlk model ideal olanı ancak belki de hemen faaliyete geçilmesi bağlamında ikinci model ile başlanarak zaman içerisinde tamamen bağımsız yapılara yani birinci modele geçiş sağlanabilir. Ancak burada önemli bir husus var. Eşit temsilde bütçeye eşit oranda katkının sağlanması, yani bu yapılanmaların bütçesinin kamu özel katkılarıyla ortak olarak oluşturulması gerekmektedir.

Ulusal destinasyon örgütü de ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının bazı yetkilerinin devredilmesiyle oluşturulmalı ve bu kurulda kamu ve özel sektörden ilgili tüm taraflar yönetişim ilkesi çerçevesinde temsil edilmelidir. Genel politikalar bu kurul tarafından belirlenmeli ve hangi bölgenin turistik destinasyon olması gerektiği kararı da bu kurul tarafından değerlendirilmelidir.

Hedefimiz turizmde çok daha büyük başarılar elde etmek ise yapısal dönüşümü en kısa zamanda gerçekleştirmeliyiz. Destinasyonları, destinasyon yönetimi anlayışı çerçevesinde yeniden ele almaz isek hedeflediğimiz başarıları yakalamamız zorlaşacaktır.

Saygılarımla

Paylaşmak Güzeldir
Prof. Dr. Muharrem TUNA
1972 yılında Kilis’te doğdu. 1994 yılında Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Turizm İşletmeciliği Eğitimi Bölümünü bitirdi ve bir yıl sonra aynı fakülteye araştırma görevlisi olarak atandı. Yüksek lisans ve Doktora derecelerini Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm İşletmeciliği Anabilim Dalında tamamladıktan sonra, çalıştığı fakültede Yardımcı Doçentliğe yükseldi. 2002-2008 yılları arasında Gazi Üniversitesi Sungurlu Meslek Yüksek Okulu’nun müdürlüğünü yaptı ve üniversite senato üyeliğini yürüttü. Bu süre zarfında ABD’de Michigan State Üniversitesinde altı ay süreyle doktora sonrası çalışmalarda bulundu ve 2008 yılında yine aynı üniversitede Doçentlik unvanını kazandı. Bu kurumda öğretim üyeliğinin yanında dekan yardımcılığı, anabilim dalı başkanlığı ve çeşitli akademik görevleri de yürüten Dr. Tuna, 2014 yılında Gazi Üniversitesi Turizm Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümüne Profesör olarak atandı. Prof.Dr. Muharrem TUNA, turizm işletmeciliği, yönetim, strateji, örgütsel davranış, kalite gibi konularda bilimsel çalışmalar yürütmekte olup İngilizce bilmektedir.

CEVAP BIRAKIN

You must be logged in to post a comment.