Son dönemde turizm yapılanmasında en çok konuşulan konuların başında destinasyon yönetimi geliyor. Bu husus resmi belgelere ilk olarak 2007 yılında hazırlanan 2023 Turizm Stratejisi ile girmiş, sonrasında 3.Turizm Şurası ve 11. Kalkınma Planı Turizm Özel İhtisas komisyonunda tartışılarak karara bağlanmıştı. Ancak yerel düzeyde birkaç girişimin dışında bu güne kadar herhangi bir somut adım atılmamıştı.
Peki, 3. Turizm Şurasında ve Kalkınma Planında Destinasyon Yönetimine dair nasıl bir yöntem önerilmişti? Son derece başarılı bir biçimde gerçekleştirilen ve ortak akılla oluşturulan hedef ve eylemlerin geliştirildiği her iki çalışmada da aktif bir biçimde görev almıştım. 3. Turizm Şurasında Bilim Kurulu Başkanlığı ile Komisyon Başkanlığı görevlerini, 11. Kalkınma Planı Turizm Özel İhtisas Komisyonunda ise Başkan Vekilliği ve Raportörlük görevlerini yerine getirerek bu konudaki görüşlerimi söz konusu toplantılarda ifade etmiştim. Bu toplantılarda; Bakanlığın bazı yetkilerini devredeceği merkezi ve katılımcı bir yapının kurulması, turistik destinasyonlarda ise Kalkınma Ajansları benzeri yerel bir yapının kurulması fikri öne çıkarılıyordu. Her iki yapılanmada yani merkezi ve yerel örgütlenmelerde kamu temsilcileri, üniversiteler ve ilgili STK’ların yer alması öngörülüyordu. Nasıl ki yetkinin kullanımında sektöre rol verilmesi öneriliyorsa, bütçenin oluşturulmasında da sektör katkısı bekleniyordu. Yani kullanılacak fonun bir kısmının kamudan, diğer kısmının ise Konaklama Vergisi gibi bir düzenleme ile sektörden karşılanması, bunun için de yasal düzenlemeye gereksinim olduğu ifade ediliyordu.
Aslında aklın yolu bir çünkü mevcut sistem artık bu yükü taşıyamıyor ve yeniden yapılanmaya gidilmesi gerekiyor. Son dönemde bu ihtiyaçtan hareketle Bakanlıkta ulusal ve yerel düzeyde destinasyon yönetimine ilişkin hummalı bir çalışma yapılıyor. Öyle ya da böyle sonuçta yeni bir model ortaya konacak ve bu modelin işlevsel bir biçimde kurgulanması bir turizm akademisyeni olarak en önemli temennim.
Türkiye’de 2018 yılı içerisinde yapılan anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildi ve sonrasında Bakanlık üst yönetiminin önemli bir kısmı değişti. Bu durum, turizmin yeniden yapılanması konusunda hem bazı fırsatlar sunuyor hem de birtakım riskleri içeriyor. Fırsat tarafı; dönüşümün sektörün içinden gelen bir Bakan liderliğinde gerçekleşecek olması. Risk tarafı ise; Bakanın, Bakan Yardımcılarının, Genel Müdürlerin ve Yardımcılarının değişmiş olmasının kurumsal hafızanın kaybolmasına yol açabilme olasılığı. Söz konusu fırsatın değerlendirilmesi ve risklerin elemine edilmesi için Bakanlık üst yönetimine büyük iş düşüyor. Bunun için, geçmişte yapılan çalışmaların göz ardı edilmemesi önemli ve umuyorum yapılan çalışmalarda hem Şura hem de 11.Kalkınma Planı Turizm Özel İhtisas Komisyon kararlarından yararlanılır.
Geçtiğimiz günlerde T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Mehmet Ersoy, 2018 yılı içerisinde TBMM’ye sunulması planlanan ulusal ve yerel düzeyde destinasyon yönetimi fonksiyonunu üstlenecek olan Türkiye Turizm Geliştirme Fonu yönetimi ile ilgili taslağı kamuoyu ile paylaştı. Buna göre bahse konu olan fon, tanıtma ve yatırım ofisi olarak iki bölüm halinde çalışacak. Fonun yıllık bütçesinin 300 milyon dolar olması ve yönetimde Kültür ve Turizm Bakanı, Bakan Yardımcısı, Tanıtma Genel Müdürü, TÜROB, TÜROFED, TTYD, TURYİD, TÜRSAB ve THY temsilcilerinin bulunması planlanıyor. Ayrıca yerel düzeyde yedi bölgede örgütlenme gerçekleştirileceği belirtiliyor. Bu yapılanmanın Türk Turizmine fayda sağlayacağına inanıyorum. Zaman içerisinde yapılanmanın eksik yönleri de güçlendirilecek ve turizm sektörü daha dinamik bir anlayışla yönetilebilme imkanına kavuşacaktır.
Bununla birlikte yapılan çalışmalarda üniversitelerden ve turizm akademisyenlerinden yeterince yararlanılmaması yapılanmada en önemli eksiklik gibi görünüyor. Stratejilerin belirlenmesinde en önemli husus yeni bilgi üretilmesi ve bu bilgilerin analiz edilerek uygulamaya katkı sağlamasıdır. Bilgi olmadan strateji olmaz, bilginin üretiminde ise aslan payı akademisyenlere aittir. Geçmişte oluşturulan Turizm İstişare Kurulunda akademisyen temsilci yoktu. Benzer şekilde Türkiye Turizm Geliştirme Fonunda da şu ana kadar üniversitelerden katkı talep edilmiyor. Tıp alanında, mühendislik alanında, hukuk alanında, tarım alanında aklınıza hangi alan gelirse gelsin akademisyenler benzer stratejik yapılanmaların içerisinde yer alıyor ancak her nedense konu turizme gelince bu gerçek göz ardı ediliyor. Türk turizminin daha sağlıklı temeller üzerine inşa edilebilmesi için en kısa zamanda söz konusu yanlıştan dönülmesi ve turizm akademisyenlerinin tüm süreçlerde yer almasının sağlanması gerekiyor.
Saygılarımla