Turizmde sürdürülebilirlik kavramı bir süredir herkesin duyduğu bir kavramdır. Ancak bunun farklı boyutlarının olduğu ve sürecin uzun olduğu da bilinmelidir. Turizmde yalnızca doğal, kültürel ya da tarihi zenginliklerin kullanıldığı turizmin ağırlıklı tesis turizm olarak yapıldığı ülkemizde ve her yaşanan politik, doğal, ekonomik ya da günümüzde karşı karşıya kaldığımız salgınla birlikte ne kadar önemli olduğunun farkına varılmalıdır. Sürdürülebilir turizm genel olarak çevresel, sosyokültürel ve ekonomik etkilerin sentezlendiği kuramlar içerisinde ele alınmalıdır. Doğanın, çevrenin ve ekonomik istikranın sağlanabilmesi için ve gelecekte eko turizmin daha tercih edileceği kaçınılmaz bir gerçektir. Dünya genelinde uygulanan ekonomik sistemlerin doğası gereği krizlerin olması ve olacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Turizm için krizi yönetmenin en iyi yöntemi sürdürülebilir turizm çerçevesinde oluşacak riskleri de en aza indirgemeye çalışmaktır.
Bütün bunların uygulanabilmesi için temel turizm eğitimlerinin yanında ekonomik, tarihi, coğrafi mesleki eğitimlerin verilmesi ve eğitim esnasında uygulamalı eğitimlerinin de eksiksiz tamamlanması gerekmektedir. Ülkemizde turizm eğitim veren birçok orta öğretim, lisans, yüksek lisans, özel eğitim merkezleri bulunmaktadır. Ancak eğitim kurumlarıyla, sektörün ve eğitim görenlerin birbirleriyle olan mesafeleri sektörde işverenlerin kalifiye personel bulamaması ya da profesyonel işgörenlerin de kurumsal olmayan turizm işletmelerinde çalışmasına sebep olmaktadır. Turizm eğitim veren kurumlardan mezun olan ya da eğitimlerini bitiren kişilerin turizm istihdamına katılım oranı çok düşüktür. Bunun sebebi uygulamalar esnasında alınan eğitimin çok az uygulanabilir olması ve yapılan işe göre hakedişlerin başka sektörlere göre yetersiz görülmesidir. Bunun yanı sıra yatırım maliyetleri yüksek olan ve geri dönüşümü her geçen zaman uzayan işletme yatırım maliyetleri ve son yıllarda birçok krizle düşen karlılık olanları sermaye sahiplerine de eğitim, kalifiye personel, toplam kalite yönetimi gibi konuları 2. plana atmalarına sebep olmaktadır. Ayrıca Turizm sektörü yapısı gereği her türlü düzenleme ve değişikliğe hızlı reaksiyon göstermek zorundadır. Bu da eğitimin asla bitmeyeceği ve yakın geçmişte bilinen uygulamaların değişebileceği anlamına gelmektedir. Ülkemizde birçok turizm tesisinin başında bu işin eğitimini almamış, kalifiye olmayan yönetici ve çalışan bulunmaktadır.
2019 yılında Dünya’da en çok turist gelen 6. ülke olmamıza rağmen kişi başına harcama tutarı bu seviyede değildir. Ülkemizin tarihi, doğal, kültürel zenginlikleri ve mevsimsel avantajları itibariyle hakettiği yerin çok çok altındadır. Yapılan turizm yatırım ve faaliyetlerin yalnızca ticari görülmemesi, turizm politikalarının sürdürülebilir turizm ve sürekli eğitim başta olmak üzere oluşturulmasıyla birçok alanda yüksek kalite standartlarına ulaşabilir ve dünyada sözü geçen bir konuma gelinebilir.