Farkında mısınız, doğa; son yıllarda ona verdiğimiz zararları bizlere anlatmak için çırpınıp duruyor. Kendisini ifade etmek için hepimize çok ciddi sinyaller gönderiyor. Peki, biz bu sinyalleri alıyor muyuz, bireysel ya da kurumsal düzeyde üzerimize düşenleri yerine getiriyor muyuz?
Bu soruya tam anlamıyla evet cevabı vermek oldukça zor. Gittikçe artan karbon salınımı seviyesi; kara, hava ve su kaynaklarının kirlenmesi; geri dönüşümü sınırlı olan plastik içerikli üretimin artması; ormanlık alanların azalması gibi engellenemeyen onlarca neden, bu doğa katliamının temel bileşenleri arasında yer alıyor. Doğa katledilince cevap hakkını kullanıyor ve insanoğlundan intikamını iklim değişiklikleri, şiddetli fırtına ve hortumlar, yangınlar, seller, toprak kaymaları, çölleşme, kuraklık, orman yangınları gibi afetlerle alıyor. Geçtiğimiz yaz yaşadığımız müsilaj sorunu, doğanın verdiği cevaplardan en dikkat çekici olanları arasında.
Dünya Meteoroloji Örgütü, yayımlamış olduğu raporda yerkürenin 2025 yılına kadar sanayi devrimi öncesi döneme göre 1,5 dereceden fazla ısınacağını öngörüyor. Yapılan birçok çalışmada da önlem alınmadığı taktirde, 21. yüzyılda yerkürenin ortalama 5 derece ısınacağı ifade ediliyor. Bu durum etkilerini hissettirmeye başladı, yakın gelecekte de telafisi mümkün olmayan felaketlere yol açacağı muhakkak.
Yerkürede herhangi bir ülkenin tek başına mücadelesiyle bu sorunun çözümü mümkün görünmüyor. Sonuç almak için insanlığın topyekûn mücadelesi gerekiyor. Bu amaçla hayata geçirilen Paris anlaşması dünyamızın geleceği açısından bir umut olarak değerlendirilebilir. Paris anlaşmasının tarafı olan ülkelerin taahhütleri soruna kısmi bir çözüm getirecek. Bununla birlikte hem tüm ülkelerin Paris anlaşmasını imzalamasına hem de taraf ülkelerin taahhütlerinin miktarının artmasına ihtiyaç var. Halihazırda 197 ülkenin imzaladığı ve yürürlüğe koyduğu anlaşmayı Eritre, İran, Irak, Libya ve Yemen imzalamadı. Türkiye ilk olarak 2016 yılında imzaladığı anlaşmayı 2021 yılında verdiği taahhütlerin onaylanmasıyla yürürlüğe koydu. Söz konusu anlaşmanın temel amacı, karbon salınımlarının (emisyonlarının) azaltılması yoluyla iklim değişikliğinin önlenmesini sağlamak. Bunun için taraf ülkeler karbon salınımlarının azaltılması yönünde çeşitli taahhütlerde bulunuyorlar.
Küresel ölçekte karbon salınımlarının %50’sinden fazlası Çin, ABD ve Hindistan tarafından gerçekleşmekte olup, Türkiye ise sıralamada ilk 20 içerisinde yer alıyor. Kişi başına düşen karbon salınımı miktar sıralamasında da ABD 15,5 ton ile birinci, Rusya 12,5 ton ile ikinci, Çin ise 8,1 ton ile üçüncü sırada bulunuyor.
Çevreci Sivil Toplum Kuruluşu Climate Trace verilerine göre, 2020 yılında dünyada 50,6 milyar ton, Türkiye’de ise 530 milyon ton karbon salınımı gerçekleşti. Dünya genelindeki salınımların yüzde 26,8’i elektrik, yüzde 19,2’si imalat, yüzde 13,5’i ulaşım, yüzde 12,7’si tarım, yüzde 10,8’i petrol ve gaz, yüzde 8,4’ü ise binalardan kaynaklandı. Türkiye’deki salınımlar dünya toplamının %1’i kadar gerçekleşti ve ülkemiz küresel sıralamada 16’ncı sırada yer aldı. Türkiye’deki salınımların yüzde 24,1’i elektrik, yüzde 21,2’si imalat, yüzde 15,8’i ulaşım, yüzde 13,8’i binalar, yüzde 11,1’i atıklar, yüzde 9,3’ü tarım, kalan yüzde 4,7’lik kısmı ise denizcilik, petrol ve doğal gaz sektörlerinden kaynaklandı.
Paris anlaşmasına imza atan ülkeler gezegenin geleceğini güvence altına almak ve daha yaşanabilir hale getirmek için kolları sıvadı ve karbon salınım seviyelerini azaltmak için çalışmalarını başlattı. Türkiye de yukarıda ifade edilen karbon salınım kaynakları merkezli taahhütlerini yerine getirmeye çalışıyor. 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefi konuldu. Bu hedefle fosil yakıt kaynaklı sera gazlarının miktarı ile orman ve yeşil alan gibi tedbirlerin yok ettiği sera gazı miktarının eşitlenmesi planlanıyor. 2030 yılı için hedeflenen karbon salınım miktarı 929 milyon ton. Paris anlaşması çerçevesinde hedefler konup taahhütler verilmediği ve bu konuda herhangi bir tedbir uygulamaya konulmadığı taktirde bu rakamın 1 milyar 175 milyon tona ulaşabileceği öngörülüyor.
Anlaşma Türkiye’de yürürlüğe girer girmez ilk iş olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığının adı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştirildi ve bu bakanlığa bağlı İklim Değişikliği Başkanlığı kuruldu. Bu birim, küresel iklim değişikliği ve ozon tabakasının incelmesine yönelik önlemler üzerine çalışmalar yürütecek, yeşil kalkınma odaklı planlamalar yapacak. Peki, Türkiye başka ne tür tedbirlerle karbon salınım seviyesini düşürecek?
Bakanlık yetkililerinin açıklamalarına göre, öncelikle Türkiye’nin kömür, petrol vb. fosil yakıt tüketimlerini kademeli olarak azaltması; bunun yerine rüzgar, güneş vb. yenilenebilir enerji tüketimlerine yönelmesi gerekecek. Yeşil organize sanayi bölgeleri, KOBİ’lerin dijitalleşme çalışmaları, akıllı tarım, biyogaz enerji üretimi, yenilenebilir enerjiyle hassas tarım ve gıda atıklarının azaltılması, kara yolu ulaşımından demir yolu taşımacılığına geçiş, kentlerde toplu taşıma, e-araçlar, su kaynakları yönetimi, taşkın kontrolü projeleri, sıfır atık girişimleri, yeşil ve ‘net sıfır’ binalar gibi birçok sektörü ilgilendiren alanlarda iklim değişikliğiyle mücadele için finansman ayrılacak. Gerek özel sektörün gerek kamunun iklim değişikliğine yönelik projelerine destek sağlanacak.
Soruna turizm sektör açısından yaklaşacak olursak, küresel ısınmada bu sektörün önemli bir payının olduğunu da görürüz. Nature Climate Change isimli bir dergide yayımlanan çalışma, küresel ölçekte sera gazı salınımlarının %8 inin turizm sektöründen kaynaklandığını öne sürmektedir. Bu oran, sektörün küresel ısınma odaklı süreçlerin yaşanacağı gelecek dönemlere hazırlıklı olmasını zorunlu kılmaktadır.
Küresel ısınma, turizm sektörü üzerinde; olağanüstü istenmeyen doğa olaylarının artması, deniz seviyesinin yükselmesi, kuraklık, salgın hastalıklar, su temini gibi sorunlar aracılığıyla olumsuz etkilerde bulunuyor. Özellikle iklim değişikliği nedeniyle deniz kum güneş turizmi yapan bölgeler, kış turizm merkezleri ve kırsal turizm bölgeleri risk altında. Turizm sektörünün hem bu olumsuz etkilere karşı tedbirli olması hem de yakın gelecekte küresel ısınma temelli politikalara uyum sağlaması gerekiyor. Aynı zamanda bu yaklaşım, sektördeki işletmelerin insanlığa ve doğaya karşı temel sorumlulukları arasında yer almalı.
Öncelikle turizm sektöründe fosil yakıt tüketimi asgari düzeye indirilmeli. Yeni yapılan binalar ve binalarda kullanılan araç gereç ve makinalar enerji verimliliği esasına göre oluşturulmalı. Turizm sektörü bütünüyle yeşil odaklı anlayışla yeniden yapılandırılmalı.
Türkiye’nin net sıfır emisyon taahhüdüne dönecek olursak, burada üzerimize düşen hem karbon salınım miktarımızı azaltmamız hem de yeşil alanlarımızı arttırmamız gerekiyor. Özellikle 2021 yılında yaşanan orman yangınları net sıfır emisyon hedefimizden bizleri bir hayli uzaklaştırdı. Sadece bu yılda geçmiş yılların neredeyse on katı fazla ormanımız yandı. Bu yangınların bir kısmı bilinçsizlik, bir kısmı kasıt, bir kısmı da küresel ısınma kaynaklı çıktı. Bu durumda üzerimize, yanan ormanları yeniden yeşertmek hatta çok daha fazla alanı ormanlaştırmak düşüyor.
2020 yılı sonunda bu düşünceyle 17 turizm sivil toplum kuruluşu el ele verdi ve Orman Genel Müdürlüğü ile protokol yaparak Hatay’da Turizm Ormanı kurma kararı aldı. Projenin ortakları arasında Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB), Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED), Türkiye Otelciler Birliği (TÜROB), Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği (TTYD), Türkiye Turist Rehberleri Birliği (TUREB), Turizm Restaurant Yatırımcıları ve İşletmecileri Derneği (TURYİD), Uluslararası SKAL Dernekleri Federasyonu (SKAL), Profesyonel Otel Yöneticileri Derneği( POYD), Turizm Otel Yöneticileri Derneği (TUROYD), Sağlık Turizmini Geliştirme Konseyi (THTC), Turizm Akademisyenleri Derneği (TUADER), Tüm Aşçılar ve Pastacılar Federasyonu (TAŞPAKON), Türkiye Aşçılar Federasyonu (TAFED), Turizmciler Derneği (TURDER), I-MICE, İstanbul Doğa Sporları Kulübü ve Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği (TUYED) ile 20’ye yakın üniversite yer alıyor.
Doğa, tüm dünyada turizm sektörünün en önemli girdisi ve bu girdiyi korumak ve iyileştirmek hepimizin görevi. Doğanın korunması ve küresel ısınmanın önlenmesi için sektör olarak somut bir irade göstermeli; hem faaliyet odaklı gerekli tedbirleri almalı hem de yanan ormanların yeniden yeşertilmesine katkı sağlamalıyız. Bu kapsamda önümüzdeki günlerde dikimine başlanacak Turizm Ormanına turizmciler olarak fidan bağışı yapmalı ve destek olmalıyız. Her şey havasıyla, suyuyla toprağıyla tertemiz ve daha yaşanabilir bir dünya için.
Saygılarımla