Ülkemizde artan döviz kurları neticesinde, yeni ekonomik model kapsamında ihracata yönelik bir model benimsenmektedir. Bu modelle ekonomide ihracata yönelik bir bakış açısı benimsenirken, ithalata yönelik talepler de azalma eğilimindedir. Yeni ekonomi modeli ile birlikte ülkeye döviz girdisi sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu döviz girdisini sağlayan en önemli sektörlerden bir tanesi de turizm sektörüdür. Turizm sektörü ile birlikte turizm gelirlerini arttırarak döviz girdisi elde etme ve bunun sonucunda cari açığı kapatma hedeflenmektedir.
Bu hedef doğrultusunda döviz kurlarındaki ani yükselişle birlikte ülkemiz oldukça ucuz bir destinasyon haline gelmiş ve bununla birlikte daha fazla talep alan bir ülke haline gelmesi de öngörülmektedir. 2019 yılında ülkemize gelen turistlerin yapmış olduğu gecelik harcamaya bakacak olursak, bu rakam 68 dolardı. Akdeniz çanağında yer alan en önemli rakiplerimiz Fransa ve İspanya’da ise bu rakam daha yüksektir. Türkiye’nin gerek tarihi gerek kültürel gerekse doğal güzellikleri bakımından zengin bir ülke olduğunu göz önünde bulunduracak olursak gecelik veya ortalama turist başına elde edilen harcama miktarının düşük olması neticesinde, sanırım ‘nerede yanlış yapıyoruz’ ya da ‘neyi eksik yapıyoruz’ diye kendimize sormamız gerekiyor. Bence burada en önemli konulardan bir tanesi destinasyon pazarlamasıdır; yani turistik destinasyonlarımızın doğru konumlandırılamaması, fiyatların doğru analiz edilememesi, destinasyonların tanıtımındaki yetersizlik ve dahasıdır.
Dünya turizmine bakıldığında turizm pazarlaması artık ülke çapında değil destinasyon pazarlaması boyutunda ele alınmaktadır. Türkiye gibi turizm potansiyeli bakımından zengin olan bir ülkeyi tek bir turistik çekim noktası olarak görmek, bunu kısıtlı bir şekilde pazarlamak yerine, turizmin bölgesel gelişmede öncü rol oynayabilmesi için destinasyon düzeyindeki pazarlama faaliyetlerine önem verilmesi gerekmektedir.
Turizm verilerine bakacak olursak turizm gelirlerinde ve gelen turist sayısında hala istenilen noktalarda olmadığımızı söylememiz doğru olacaktır. Ülkemizde turizm sadece deniz kum güneş üçlüsünden; İstanbul, Antalya, Muğla ve İzmir’den ibaret değildir. Sapanca, Bursa, Trabzon, Mardin, Şanlıurfa, Kayseri, Konya, Denizli gibi birçok destinasyonun da tanıtımının yapılması gerekmektedir. Türkiye gerek coğrafyası gerekse bulunmuş olduğu topraklardaki zengin tarihi ile birçok avantajı elinde bulundurmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığının hedef pazarlarımıza yönelik gerekli tanıtım ve reklam çalışmalarını doğru şekilde yapması, familiarization tripler (tanıtım seyahatleri) organize etmesi, ulaşım ve konaklama tesisleriyle ilgili eksikliklerin ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Destinasyon pazarlaması yapılırken; destinasyonun doğru tanıtılması sonrasındaki en önemli konulardan birisi de kişi başı harcamaların arttırılmasına yönelik çalışmalardır. Ortalama harcamaların arttırılması, toplam elde edilecek turizm gelirlerinin de artmasına sebep olacaktır. Yani doğru destinasyon pazarlaması faaliyetleri turizm gelirlerine önemli oranda katkı sağlayarak, turizm hedeflerimize hızla ulaşmamızın önünü açacaktır. Tabii ki bunun için de her zaman olduğu gibi doğru hizmet ve kalifiye personellerin gerekliliğini de unutmamalıyız. Bunun yanı sıra yurtdışından gelen turist profillerinin çeşitlendirilmesine yönelik çalışmaların yapılması gerekmektedir. Destinasyon pazarlamasındaki diğer önemli konulardan birisi de sürdürülebilirliktir. Sürdürülebilir olmak; çevrenin bozulmadan/değiştirilmeden korunarak, ekolojik dengenin, biyolojik çeşitliliğin, kültürel bütünlüğün bozulmadan gelecek kuşaklara aktarılmasıdır. Burada hedef, turizmin toplum ve çevre üzerindeki olumsuz etkileri en aza indirilerek yerel ekonomiye, doğal ve kültürel mirasın korunmasına, bölge halkı ile ziyaretçilerin yaşam kalitelerinin artmasına katkı sağlanması olmalıdır. Ülkemizde ne yazık ki destinasyonları pazarlarken sürdürülebilir olmasını sağlayamıyoruz. Bu konuda sürdürebilir olmayan veya olmayacak birçok destinasyon örneği verilebilir. Bunlardan bir tanesi ise Uzungöl’dür. Yaşanan betonlaşma ve doğal alanlara verilen zararlar neticesinde bu alanların tahrip edilmesi, ilerleyen zamanlarda doğal güzelliklerini kaybetmesine ve dolaylı olarak turizm gelirlerinde azalmaya sebep olacaktır. Uzungöl’de yaşanan bu tahribat sonrasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın desteğiyle çevre düzenlemesi yapılarak, sürdürülebilir olarak yeniden düzenlenmesi hedefleniyor. Umarım sadece Uzungöl’de değil, diğer turistik cazibe merkezlerimizde de sürdürülebilirliği sağlayabiliriz.
Özetleyecek olursak; doğru destinasyon yönetimi ile turizm gelirlerini arttırabilir ve bunun sonucu olarak döviz girdisi elde ederek ülkemizi 2022 senesinde hedeflemiş olduğumuz 35 milyar dolar seviyesinin çok daha üzerine çıkarabiliriz.