Kıbrıs sonbaharda bir başka güzel. Eğer Casinoların şatafatlı ışıklarının esiri olmayıp, gezmeye tanımaya biraz vaki ayırabilirseniz Kıbrıs sonbaharda bir başka güzel. Bir kere güneş artık yakmıyor ve günbatımıdan sonra kımıl kımıl bir esinti ensenizde sizi takip ediyor. 3-4 gün içinde bütün adayı ve önemli yerleri gezebilirsiniz.
Biz İngiltere’den gelen arkadaşım Zeki’yi de alarak Balla Pais Huzur Ağaçta akşam yemeği ile başladık programa. Işıklandırılmış Bella Pais ve ufuktaki Girne yıldız yağmuru altındaki gecenin tek aydınlık yeri idi. Limon ağacını İncir ağacının altında konuştuk. Luzinyanlardan, Osmanlılara renkli tarihi ile Kıbrıs’ın sakinlerini konuştuk. Zeki bir hekim olarak İngilteredeki korona sürecini anlatırken şaşırmadık desem yalan olur. Sohbet öyle güzeldi ki, gece hiç bitmesin istedik.
Ertesi sabah Karpaz’dan başladık gezmeye. Yol boyu süren sakinlik, insanın ruhuna sirayet ediyor sanki. Golden Beach gerçekten nadide ve özel bir yer. Zamanımız olsaydı o kumsalı baştan sona yalınayak yürümek isterdim. Karpaz’ın en uç noktasındaki manastırın Papazı ile selamlaşıp, kayaların üstündeki kafede çayımızı içerken, denizin sesine ve rengine doyduk. Ne kadar bakir, ne kadar huzurlu yerler buralar ve umarım bozulmadan böyle kalır. Öğle yemeği için Komutanın restaurantının açılışına yetiştik. Onlar açılış telaşındayken biz Kıbrıs patatesine doyduk diyebilirim.
Akşam NTL den dostlarla birlikteydik. Tabii ki gündem Kıbrıs’a dair son gelişmelerdi. Rusya’dan Kıbrıs’a direk uçuşlar gerçekleşecek mi? Bu Kıbrıs’a ne getirir, ne götürür? Kıbrıs özgün bir Ada, ben burada hem Avrupa’dan, hem Asya’dan, hem Afrika’dan izler görüyorum. Çok kozmopolit olmasına rağmen insan kendisini oldukça güvende hissediyor. Kavga, döğüş, hırsızlık, dilencilik, kapkaç yok. Bazen Dubai, bazen Girit, bazen İzmir, bazen Fes gibi. Erhan ile Doğan abi pandemi ertesi Ada’da yaşanan inanılmaz yoğunluğu anlattılar. Ne otel, ne otobüs, ne uçak yetiyor şu aralar. Mehmet Efendi kahvesi ile günü tamamlayıp kalktık.
Ertesi gün Magosa programımıza geçtik. Zeki iki gün önceden geldiği için Girne ve Lefkoşa’yı gezmişti. Meşhur Magosa limanı ile güne başladık. Şehir surlarının denizle yüzyılllık raksına vurulmamak mümkün değil. Burada gün batımı ne güzel olur diye düşündüm. Magosa aslında gizemli bir şehir Namık Kemal’in zindanı bile insanı alıp zaman makinesine götürüyor. Lala Mustafa Paşa Camisi mükemmel işçiliği ile nübelki de adanın en güçlü eseri. Öyle muhteşem ki fotoğraflara sığmıyor. Yere yatarak ancak çekebildim aşağıdaki fotoğrafı. Çarşıdaki gezintimizde çok güzel bir hava vardı , birkaç bulut sağolsunlar gölge yaptılar biz rahat gezelim diye. Petek pastanesiz Magosa olmazdı. Böyle pir pastaneyi çok az yerde bulabilirsiniz. Serdar’ın değimiyle KKTC tanınmış olsa Mağosa kesin UNESCO Dünya Mirası olurdu.
Maraş yine beni benden aldı. Bir zamanlar barut kokularının boğduğu şehir , pırıl pırıl denizi ve harika kumsalı ile Copa Cabana gibi sanki. Değişik ülkelerden insanlar savaşta terke edilmiş binaların önünde güneşlenip denize girerken, güneş herşeyi örtüyor. Savaşlar başlıyor bitiyor ama insanoğlunun güneşe denize özlemi bitmiyor.
Zeki Mağosaya doyamadı, ertesi gün ona tekrar kapsamlı bir tur hazırladık. Karmi köyüne hayran kalmış. Dönüş uçağımdan Kıbrıs’ı seyrederken Adanın binlerce yıllık tarihi, savaşları, işgalleri film şeridi gibi geçti gözümün önünden… Ne güzel ki Ada şimdi sakin ve huzurlu…
Yazdıklarım varolanın yarısı bile değil, ama bir blog yazısı-anısı için daha fazlası mümkün değil. Ancak gidip, görmek, gezmek ve öğrenmek gerekir. Kıbrıs gerçekten sadece bir Casino merkezi değil, keyifle gezilecek çok güzel ve özel yerlere sahip. Bir kaç gün ayırmak gerek.
Bunun için doğru zaman, doğru program gerekli.
Doğru zaman şimdi, doğru program için bölgeyi çok iyi bilen en az 100 arkadaşım var, yardımcı olurlar…