CUNDA’DA

CUNDA'DA
Ömer Koray ÜNAL
Posted on Nisan 06, 2018, 5:21 pm
13 mins

Nasıl anlatsam… Nerden başlasam…

Zihninizde çalmaya başladı değil mi MFÖ’nün bu efsane şarkısı. Bodrum özelinde tüm Ege’ye ithaf edilmiş bir şarkı olsa gerek. 

Ege…

Koylar, körfezler, adalar, zeytinlikler, çamlıklar, yarımadalar, dağlar…

Balığın her türlüsü, enginar, çeşit çeşit otlar, incirler, mandalinalar, zeytinler, türlü türlü mezeler, zeytin yağlılar, içkiler…

Ege’nin serin, tertemiz suları…

Uzandığınızda içinizin ısıtan kumsallar…

Sapsarı bir güneş…

Tertemiz bir gökyüzü…

Soluduğunuzda kupkuru, tertemiz bir Ege havası…

Güneş balkabuğu gibi denize düştüğü gözlemlediğiniz o canım akşam üzeri sofraları… Bir yerlerden gelip masanızı üşüşen anason kokusu…

Tepenizde ay varken dahi çıplak ayaklarınızın altında sıcacık kumsallar…

Az evvel boğazınızın geçen buzlu içkilerinizin ardından içinize ayaktabanınızdan işleyen sıcaklık…

Ege’den esen tertemiz rüzgar…

Ay ışığında olabildiğine gizemli, olabildiğine davetkar o güzel kumsalda konaklayan Ege…

Pek çok akşamında hiç çekinmeden davetine iştirak ettiğim Ege’nin serin suları ile bu kez Herodot’un coğrafyasındaki Cunda’da buluşmuştuk. Ada’nın Kuzeydoğusundaki Hasır Adası’nın tam karşısında salaş bir deniz lokantasının kumsalındayım. Çadırım restaurantın arka bahçesindeki çimenlik alanda kuruldu. Ay ışığında Ege’de yüzdükten sonra işte o çadırda en güzel sabahlarımdan birine uyanacağım…

Masadan kalkarak Ege’ye koştuğumda Onurcan’ın üşüteceksin deli misin oğlum! dediğini anımsıyorum. Bütün gün, yarın sabah erkenden uyanarak zıpkınla balık avına gidecek olmanın planlarını yapıp durmuştuk ‘masa’da. 

Alibey Adası’na evvelsi gün misafir olmuştuk. İlk gün adada çadırımızı kuracak bir kamping bulamadığımızdan bizim evi bir kumsala kondurmuştuk. Alibey adası tamamen doluydu. Bizim gibi plansız, kafasına estiği gibi gelenler için bu doluluk büyük süpriz olmuştu. 

4 Gün kadar evvel Batı Karadeniz’de güneşin doğar doğmaz Karadeniz Ereğlisi üzerinden çadırımı rahatsız etmesi ile uyandığım sabahlardan, zıpkınla balık avına çıkmak için vücudumuza bulaşık detarjanı sürdüğümüz sabahlara gelmiştik. Cunda’yı ve koylarına yapacağımız keşfin iki temel eğlencesi vardır bizim için: bisiklet ve zıpkınla dalış! 

Ada’ya İstanbul’dan sırası ile Kocaeli-Yalova-Bursa-Balıkesir-Edremit ve Ayvalık üzerinden geldik. İstanbul’dan çıkarken aç çıkar ve yolda Yalova üzerinden Orhangazi ilçesine giderseniz. Yol üzerinde bu zamana kadar kesinlikle yemediğiniz Tandır’ı yiyebilirsiniz.

İstanbul – Balıkesir yolunun en güzel tarafı, duraklayabileceğiniz onlarca lezzet dükkanı olması… Tandırcıdan sonra Bursa’da Mustafa Kemal Paşa ilçesinde durup ‘kemal paşa’ tatlısı yemenizi salık veririm. Buranın devamında Susurluk’u geçtiğinizde eskiden Varan otobüslerinin mola noktası olan VARAN’da bir Susurluk tostu yiyip ayranından kana kana için. Bu yolun tadı böyle çıkar. Edremit’ten sonra Ayvalık’a geldiğinizde Cunda’ya girişin tek bir yolu vardır: Türkiye’nin ilk boğaz köprüsünden geçmek zorundasınız (1964) Ayvalık’tan Cunda’ya bir gonca gibi uzanan Lale Adası’nda Cunda’ya işte bu köprü ile bağlanırsınız.

Dedim ya plansız çıkmıştık yola ve o kadar yolu gelip de koskocaman adada kalacak bir yer bulamamıştık. Sonunda adanın kuzey doğusunda Hasır adasına bakan Burcu Restaurant’ın sahibinden özel izin aldık. Kahvaltımızı orada yapmak şart ile bizi arka bahçedeki çimlik alanda misafir etti. Sağ olsun. 

Cunda ‘da daldığımız günlerde balık bulmak umudu ile Ada’nın en kuzeyine kadar çıktık. Maden caddesi üzerinde ‘Bıyıklarının Yerini’ geçerek Rum Köylerine ilerledik. Zeytinliklerin içindeki bu üç köy taş evleri, terk edilmiş manastırları ile beni büyülemişti. 

EGE DENİZİNİ YÜRÜYEREK GEÇEN KOYUNLAR 

Her ıssız koya vardığımızda ümitle dalıyor balık bulamıyorduk. Bu böyle gün boyu devam etti… Sonunda adanın kuzeybatısındaki Maden adasına doğru hareket ettik. Maden adasını ile Cunda arasında 50 kulaçlık bir mesafe vardır. Buraya vardığımızda hayatımda gördüğüm en ilginç manzaralardan birine rastladım. Bir çoban önüne koyun sürüsünü katmış denizin üzerinden tek sıra halinde geçiriyordu. Onur ilk o manzarayı hala konuşuruz. Tüm gün balık bulma umudu ile sonunda halüsinasyon gördüğümüz sandık ama gerçekti. Çoban bakir bir ada olan Maden adasında koyunlarını otlatmış, gün sonunda doğru denizin altında döşenmiş taşlardan dikkatlice koyunları geçiriyordu. Bu manzara uzaktan bakınca denizin üzerinde yürüyen koyunlar gibi duruyordu. O kadar şaşırmıştık ki bir fotoğraf dahil çekmek aklımıza gelmedi. 

CUNDA’DAN SARIMSAKLI PLAJINA BİSİKLETLE… 

Hemen şunu belirteyim ki Cunda ne kadar sakin ve güzel ise Ayvalık o kadar keşmekeş içinde ve şehirleşmiş geldi bana. Lale adasına indiğimden itibaren atmosfer büyüsünü kaybetti… Klasik bir tatil kasabasına dönüştü heryer… Koca koca tabelalar, çirkin dükanlar. Kokoreççiler, tostçular, dürümcüler… 

Sarımsaklı’ya doğru her pedalımda güneşin tepemden süzüldüğünü ve sıcaktan sürekli bir kenarda mola verip denize atladığım bir bisiklet turu olmuştu. Zavallı brooks selem herhalde en çok o yolculukta ızdırap çekti. 

Şimdi yolun mesafesini tam hesaplayamasam da beş saatlik bir bir gezinti ile Sarımsaklı Plajı’nın buz gibi sularına attım kendimi. Yollarda en fazla dikkatimi çeken ise fotoğraflarda da gördüğünüz buz gibi karadut şerbeti idi. Bu şerbetçileri her görüşümde bisikletimi sapa çektip ve kana kana karadut karadut şerbeti içtim. 

Sarımsaklı Plajı için çok detaya girmeyeceğim ama buz gibi bir suyu olan, turistten geçilmeyen, yüzünü tamamen güneye dönmüş, yaklaşık yedi kilometre uzunluğunda bir plaj. Cunda’nın bakir koylarından sonra açıkçası benim hiç ilgimi çektiğini söyleyemem.

KARADENİZ PASTANESİNDE SAKIZLI KURABİYE 

Taş sokaklarda ilerlerken gözüme sevimli bir pastane çarpıyor. Karadeniz Pastanesi. Burayı görür görmez bisikletimden indiğim gibi kendimi mekanın Arnavut kaldırımlar üzerindeki tahta sandalyesine atıveriyorum. Daracık sokağın üzeri asmalarla kaplı. Asmaların arasında asılmış olanlar ters şemsiyeden süzülen ışık kümesi sokağa rengarenk bir hava katıyor. Mutlu oluyorsun. Garson kıza soruyorum ne yiyeyim burada diye. Tatlı istiyorsam Lor tatlısı tavsiye ediyor. Hemen sipariş ediyorum. Ben Balıkesir’de de Karadeniz’de de peynir tatlısı yedim. Fakat, Cumba’daki bu lor tatlısını apayrı bir yere koymak lazım. Hızımı almayarak tezgahta gördüğüm portakal ve sakız kurabiyelerinden de sipariş ediyorum. Her biri enfes… İşte haz tam olarak bu!

TAKSİYARHİS KİLİSESİ’NDE EFSANE LİMONATA 

Adanın Arnavut kaldırımlı dar sokakları sizi bir şekilde ufak  bir tepeye yönlendiriyor. Bu tepeye çıkarken kaldırım taşları arasında boşluklar öyle fazlalaşıyor ki bisikletimden iniyorum. Tepenin sahibi adanın en güzel taş yapısı olan Taksiyarhis Kilisesi. 1873 yılında inşa edilen kilise koruyucu baş melekler Mikail ve Cebrail’e ithaf edilmiş… Bu yıllarda adada 10.000 dolaylarında hristiyan vatandaşımız yaşarmış. 1928 yılında ise Ada’daki hristiyan nüfüs yerini Girit’ten gelen Müslümanlara bırakınca kilise minaresiz bir camiye çevrilmiş. 2011’e kadar harap halde kalan bina Rahmi Koç Müzecilik tarafından onarıma alınmış ve müze statüsüne geçmiş. Müzede endütriyel tarihin gelişimine ait çekiştli objeler var. Müzecilik ile ilgilenenlerin ilgisini çekeceğini düşündüğüm bir yer. Müze içinde çok şık bir kafe bulunuyor. Bu kafenin manzarası ise enfes… Fakat benim unutamadığım ise bu kafede içtiğim enfes limonata. Bir daha Cunda’ya gidersem ilk iş bu limonatayı tatmak olacak.

ŞEYTAN SOFRASI

Değerli okurum, yazımı yarı anı ve özlem ile harmanlayıp; genellikle dikkatlerden kaçan detaylara değinerek yazmak istedim. Bu sebeple gerek şeytan sofrası, gerek taş kahve ve de gerek Sarımsaklı plajı gibi herkesin bildiği, hele ki siz turizmcilerin ezberlediği yerleri kaleme almak istemedim. Sadece şunu belirtmek isterim; ‘’Şeytan sofrası dedikleri bu alanın manzarası o kadar güzel ki, o anı gerçekten yaşadım mı, yoksa rüya mı gördüm ayırt edemiyorum.’’ 

Begonvil kokulu, sarmaşıklı sokakları… Sütunlu kemerli kesme taş evleri… Koyları, zeytinlikleri ve enfes balıkları ise Cunda demek Ege demek. Eminim siz de bu gizemli ve sarhoş edişi destinasyonda inanılmaz keşifler yapacak, sevdiklerinize anlata anlata bitiremediğiniz hoş bir tatil yapacaksınız. 

Paylaşmak Güzeldir

CEVAP BIRAKIN

You must be logged in to post a comment.