Abant…
Ülkemizin en güzel köşelerinden biri..
Benim çalıştığım yıllarda tek bir otel vardı..
Abant Turban…
Karşıda, köşk, sağ yamaçta da valilik misafirhanesi..
Şimdilerde Abant Palas’ın olduğu yer…
Bayram ve genel tatillerde çok yoğun çalışırdık..
Hele bayramlar..
Nerdeyse bütün Ankara akın ederdi Abant’a…
Kırmızı plakadan geçilmezdi…
Yaz aylarına gelen bir bayramdı, yanlış hatırlamıyorsam…
Gene yoğunluk had safhada…
Otelin küçük bir teknesi vardı..
Dönemin emniyet müdürü ile gölde bir gezinti yapıyorduk…
Telsizden bir anons geldi müdür beye.
Bakan bey tekneyi görmüş.
“Biz de binebilir miyiz” diye emniyet müdürüne soruyorlar…
“Tabii” dedi , müdür bey ..
Ben de doğruca köşkün iskelesine yöneldim…
Bakan bey , eşi ve kızını tekneye alıp , gölde geziye başladık…
Bakan bey mütevazı, gölle ilgili sorular soruyor..
“Balık var mı gölde” diyor…
Ben de anlatıyorum..
“Evet sayın bakanım, hem de ansiklopedilere geçen meşhur alabalığı var Abant’ın..
La Trutta Abantium”…
“Oooo” diyor , sayın bakan,
devam ediyor,
“Peki bu gölde denize girilir mi müdür bey?” diye soruyor…
Biraz duraladıktan sonra,
“Tabii , girilir sayın bakanım” diye cevap veriyorum…
Ve devam ediyoruz gezmeye….