İnsanoğlu dünyanın en zeki bir o kadar da kendisiyle en tezat canlısıdır. Bilindiği gibi tüm canlılar doğal yollarla beslenir, barınır ve nesillerini devam ettirirler ama yaşamları boyunca evrenin eritemeyeceği hiçbir şeyi geride bırakmazlar. Balıklar, kuşlar, omurgalı omurgasız vahşi ya da evcil tüm hayvanlar.
İnsanoğlunun en büyük ayıbıdır, diğer tüm canlılar gibi yeryüzünü olduğu gibi bırakamamak. Varoluşlarından bu yana en hızlı gelişen bir canlı türü olsa bile diğer canlılar gibi kesinlikle olamamışlardır. En belirgin özellikleridir doyumsuz olmak, kirletmek, paylaşamamak ve bir gün yok olup gideceklerini bile bile yeryüzüne tamamen sahip olma tutkusuyla yaşamak.
İlkel çağlardan bu yana geliştiği düşünülen insanoğlu tarihler ve yüzyıllar ilerledikçe şehirleşmeye ve sanayileşmeye giden toplum kültürlerinin gelişmesiyle nerdeyse kendi besinini bulamayıp üretemez hale gelmiştir. Doğal hayattan uzaklaştırılıp konforlu yaşam tarzına sürüklenerek, ihtiyacı olan her şey sanayi dünyası tarafından işlenerek ve bazen de hormonlanarak irili ufaklı ambalajlara sokulmuş ve insanoğlunun mutfağına kadar getirilmiştir. Bu sayede ticaret dünyasının okları tamamen tüketiciye yönlendirilmiştir ve doymak bilmeyen insanoğlunun tüketim grafiği arttıkça üretim çılgınlığı da inanılmaz boyutlara ulaşmış ve böylece de atık ambalaj dünyası ile neredeyse görünmez bir şekilde çöp kıtalar oluşturulmaya başlanmıştır. Maalesef ki insanoğlu bunun farkına varamamaktadır ve kirlenen bu dünyanın önüne geçmemektedir.
İnsan türünün dünyayı olumsuz değiştiren diğer yanı ise mega yerleşim alanlarını oluştururken binalar, yollar, tüneller ve modern gökdelenler inşa edip betonlaşmaya giderek tüm doğayı ve ormanları yok etmeleri ve yeryüzünü acımasızca parçalamalarıdır.
Plansız kullanılan su kaynakları bile gelecek için kötü sinyaller vermekte ve tüm canlı türlerinin gelecek nesillerini tehlikeye atmakta ve yaşanabilir bir dünya olmaktan çıkılmaktadır. Tüm canlılara yetecek kadar bir dünya varken, insan türünün bilinçsiz ve kontrolsüz tüketimi ile her geçen gün daha da kötüye gitmektedir.
Ayrıca kullanılan petrol, gaz ve sanayi dünyasının diğer kimyasallarıyla gökyüzü, deniz ve atmosfer de yine bizim insanoğlumuz tarafından hızla ve hunharca kirletilmektedir. Ne için? Küresel Sermaye daha çok kazansın diye! Daha çok para, daha çok güç!
Peki, otel işletmeleri olarak biz bu gidişe dur demek için ne kadar faydalı olabiliriz? Turizm sektörü olarak her gün binlerce milyonlarca insan ağırlıyoruz. Mutfağından otel odasına, SPA’sından barına tonlarca cam, plastik, metal, kağıt ambalaj ve yiyecek atığımız oluyor. Birçoğumuz oturup bunlar nereye gidiyor diye düşünmüyoruz ve atık terörüne biz de muhteşem katkıda bulunuyoruz farkında olmadan ya da önemsemeden. Halbuki çöpe gönderdiğimiz bu atıkların bu dünyadan yok olma süreleri onlarca yüzlerce yılı bulabiliyorken…
Sonuç olarak geri dönüşüm fikirleri bu dünya’da ayrı bir sektör yaratmışken, biz neden uygulayamıyoruz ve katkıda bulunamıyoruz diye düşünmek gerekiyor. Tabi ki sözümüz meclisten dışarı, ülkemizde buna katılan otellerimizin zamanla arttığını ve ciddi başarılar yakaladıklarını görüyoruz ve onlarla gurur duyuyoruz.
Anlaşıldığı gibi her attığımız çöp çöp değildir, içinden çok değerli bir bir cevher çıkabilir. Otelimizden çıkan tüm atıklarımız geri dönüşüm mühendisliği ile değer kazanabilir ve yeryüzünün kirletilmesi bir nebze engellenebilir. Hem o zaman sadece ciro ve kar başarımızla değil, geri gönderebildiğimiz çöpümüzle de övünürüz.
Bunlar çok düşük bütçelerle başarılabiliyor, nerdeyse sıfır maliyet diyebiliriz, işletmelerimizde geri dönüşüm ve atık üniteleri oluşturmak yeterli, gerisini zaten belediyelerin anlaşmalı firmaları gelip alıyor, geri dönüşüm tesislerine gönderiyor.
En hassas durum ise kentselleşerek ve betonlaşarak yaşam alanlarını ellerinden aldığımız değerli dostlarımızı aç bırakmamak. Mutfaklarımızda hazırlık aşamasında ve tüketim sonrasında artan yiyecek atıklarımızı bölgelerimizdeki hayvan barınaklarına gönderebiliriz. Atıkları ayırmak ve bir telefon ile görevlileri aramak sadece, en büyük zahmetimiz. Gönül istiyor ki hem israf olmasın hem de hiçbir canlı aç kalmasın!
Sektör örgütlerimizden ve kurumlarımızdan bu hassas konularda tüm işletmecilerimizi ve çalışanlarımızı teşvik etmelerini de içtenlikle bekliyoruz.
Yaşanabilir dünya için banane kültüründen kurtulabilmemiz ümidiyle…