Dünyanın zorlu coğrafyalarından birinde yaşıyoruz. Her gün yaşadığımız türden olayların bir tanesi, bir Avrupa ülkesinde gerçekleşse, insanlar haftalarca hatta aylarca o olayı konuşur. Ülke içinde olup bitenler, siyasi tartışmalar, eyleme dönen çatışmalar ‘vaka-i adiye’ hükmünde artık. Belki demokrasi kültürümüzün gelişip zenginleşmesi için bu tartışmaları yaşamalıyız. Ama her tartışmadan kol kola çıkabilmeliyiz. Çünkü çok zorlu bir coğrafyada yaşıyoruz.
2012 de başlayan Suriye iç savaşı bugün çok tehlikeli bir hal alarak sınırlarımızın ötesinden, gündelik hayatımıza tesir eden bir hal aldı. Üç buçuk milyon Suriyeli mültecinin yanı sıra, birliği ve bütünlüğü bozulan koca ülkede yuvalanan terör unsurlarının tehdidi altındayız.
Bizler bu ülkenin güzelliklerini göremeyen ya da bir daha görmek isteyen insanlara ev sahipliği yapan elçiler, turizmcileriz. Topraklarımızın güzelliklerini konuklarımıza en güzel insanlarımızın gülen yüzleriyle sunuyoruz. Barış ve huzur bizim olmazsa olmazımızdır ve fakat, bu huzurun teminatı da emniyetimiz ve hukukumuzun hakimiyetidir. Toplumsal barış ve uzlaşı olmazsa olmazlarımızdır.
Birlikten kuvvet doğar. Demokratik haklarımız, hürriyetimizin teminatıdır. Fakat yaşadığımız her gün bahar tadında olmayabilir. Siz sosyal medya hesabınızdan pazar kahvaltınızın resmini paylaşırken, hiç tanımadığınız birileri, belki -10 derecede Suriye sınırının ötesinde, çelikten bir tankın iç soğuğunda çantasındaki azığını yemeye hazırlanıyordur. Bu ülke daha güvenli ve huzurlu olduğu müddetçe yabancı misafirlerimiz bizi ziyaret etmek isteyeceklerdir.
Turizm dünyasının bütün unsurları bu konuda ortak bir mesuliyet duygusuyla, yapıcı ve onarıcı yaklaşımlar sergilemelidirler. Tesislerimizde kalan misafirlerimize daha ilgili ve daha bilgilendirici yaklaşımlarda bulunmalıyız. Bu konuda özellikle sosyal medyada çok yanıltıcı bilgiler ile dünya aldatılmaktadır. Israrla sosyal medya hesaplarımızdan işletmelerimizi baz alarak, şehirlerimizi ve ülkemizi tanıtan paylaşımlara yer vermeliyiz.
Bu ülke bizim..