Değişik dil, din ve düşüncelere, farklı ekonomik yapılara, birbirinin çok zıttı, uyuşmayan siyasi fikirlere sahip ve bir arada yaşamak zorunda olan insan gurubuna toplum diyoruz. Aynı toprak parçası üzerinde yaşayan ve ortak bir geçmişi olan toplumlara da millet deme gibi bir durumumuz var.
Değişik dil, din ve düşüncelere, farklı ekonomik yapılara, birbirinin çok zıttı, uyuşmayan siyasi fikirlere sahip ve bir arada yaşamak zorunda olan insan gurubuna toplum diyoruz. Aynı toprak parçası üzerinde yaşayan ve ortak bir geçmişi olan toplumlara da millet deme gibi bir durumumuz var.
Toplumların ortak düşünce ve paydada buluşmasını her zaman bekleyemeyiz. Bırakın toplumu, milletlerin bile uyumlu ve barışık olması çoğu kez asla mümkün olamıyor. Adına toplumsal mutabakat denilen, bir ortak noktada buluşabilme başarısını çoğu kez gösteremiyoruz.
Geride kalan hafta içinde iklim koşulları nedeniyle İstanbul’daki iki havalimanı birtakım sıkıntılar yaşadı. Pegasus’a ait bir uçak Sabiha Gökçen Havalimanı’nda pistten çıktı. Olay, can kaybı olmadan atlatıldı. Fakat, uçak hava trafiğinin devamını engelleyecek bir konumdaydı.
Böyle bir durumda teknik olarak uçağı oradan hemen alamazsınız. Yanı sıra inceleme ve soruşturma için de orada bir süre kalması kaçınılmazdı. Konu hakkında başta Valilik olmak üzere, tüm ilgili kurumlar gerekli açıklamaları yaptı.
Meydanın hava trafiğine kapatılmasının zorunluluk olduğunu herkes biliyordu. Yayınlanan NOTAM ile 22 saat süreyle kalkacak ve inecek tüm uçaklar hareket edemedi. Haliyle orada uçuş bekleyen yolculardan da haklı bir tepki yükseldi.
Bu arada, Sabiha Gökçen’e inmek için gelen 45 uçak İstanbul Havalimanı’na yönlendirildi. Bunlar olup bitmeden iki gün önce esen şiddetli rüzgar nedeniyle bazı uçaklar da İstanbul Havalimanı’na inemeyerek pas geçmişlerdi. Bu durumu kullanan bazıları, DHMİ’nin pas geçme rakamlarının Atatürk Havalimanı’ndan az olduğu açıklamasına da yoğun tepki verdi. Orayla burası karşılaştırılamazmış ve rüzgarın türü çok farklıymış şeklinde yarı bilimsel ve tam amatör düşünceyle birileri sosyal medyayı topa tuttu. Bunu gören gazeteler ve televizyonlar da yarı yanlış, yarı doğru haberlerle ve raiting uğruna toplumu galeyana getirmenin tarifsiz hazzını utanmazca yaşadılar.
Sabiha Gökçen’deki kaza nedeniyle bu meydan da kapatılınca, hiç olmadığı halde “İstanbul’un hava ulaşımı çöktü” gibi çok iddialı (yalan) sözlerle birilerinin ekmeğine yağ sürdüler. Bu arada, Rusya Devlet Başkanı Putin’in uçağı güvenlik nedeniyle, Atatürk Havalimanı’na inince “Bakın, İstanbul Havalimanı’na da uçak inemiyor” diye bunu da değerlendirip, Atatürk Meydanı’nın uçuşlara açılması için medyada bir kampanya başlatıldı.
Hatta, birçok uçağın AHL’ye divert ettiğini gösteren sahte (fake) ekran görüntüleri bile yayınlayarak İstanbul Havalimanı’na da uçaklar inemiyor demeye getirdiler. İşletmeci firma İGA CEO’su H.Kadri Samsunlu, canlı yayına bağlanarak söylentileri yalanladı ve Putin’in diğer uçağının oraya indiğini fotoğrafla gösterdi. Ama sesini kimlere ve ne kadar duyurabildi hiç bilinmez.
Türkçe’mizde “Olmayacak duaya amin demek” diye güzel bir deyim vardır. Atatürk Havalimanı uçuşlara açılsın gibi bir talep de tam böyle bir söze uymakta. Bu insanlar, Bakırköy’deki kaymakamlık ve bağlı müdürlüklerin iki aydır Atatürk Havalimanı’na taşındığını bilmiyor mu?
Birçoğu bilmiyor olabilir. Ama böylesine bir konuda ülkenin ve devletin çıkarları için mutabık olmalıyız, bir mutabakata adım atmalıyız. Ne yazık ki olamıyor.
Tıpkı, İstanbul Havalimanı kurulurken toplum mutabakatını sağlayamadığımız gibi. Yani, özellikle yerini, büyüklüğünü, inşaat sürecini, adını ve daha birçok konuyu toplumun geniş kitlelerinin görüşlerini almadan yaptığımız için, oraya karşı bir kesimin büyük bir kızgınlığı bulunuyor.
Yine aynı şekilde Atatürk Havalimanı’nın kapatılması da toplumsal mutabakatın tesis edilmediği bir döneme rast geldi.
Birkaç müteahhidin daha fazla kazanç elde etmesi için, tıkır tıkır işleyen, biraz yatırımla kapasitesi arttırılabilecek koca tesisi kapatarak doğru yapmadığımızı söylemek hiç de yanlış bir şey olmaz.
Aynı konu, Kanal İstanbul konusunda da yaşanıyor. Burada da geniş kesimlerin mutabakatını ve gönüllerini alıp, akılcı, gerçekçi ve bilimsel adımlar atılmasını sağlamalıyız. Toplumsal gerginliği ve kutuplaşmayı önleyecek davranışların iktidara fayda sağlayacağı aşikardır. Bu gibi konularda her kesimde oluşan tam keskin tavırlar hep küpüne zarar verir.
Daha uyumlu, daha mutedil, daha ılımlı tavır ve yaklaşımlar bize kazandırır.