“Doğa zaten yaşam alanıdır, siz doğaya ancak hayat inşa edebilirsiniz!”
Yıllardır televizyonlarda, billboardlarda, gazetelerde, dergilerde, internetlerde, sosyal mecralarda ya da telefonumuza gelen smslerde hep duyuyor ya da görüyoruz ‘bilmem kaç konutlu projeler, içlerinde avmler, spor merkezleri ile yeni yaşam alanınız sizi bekliyor’ ya da ‘bilmem kaç havuzlu tesislerde bu yıl tatilinizi yapın’ gibi konut ve otel reklamları ..
Ne yazık ki hepsi devasal, doğaya taciz eden betonarme yapılar!
Farkında mısınız doğaya hizmet etmiyor doğadan toprak çalıyoruz. Dikilen koca koca konutlara, şöyle lüks böyle lüks konutlar deyip hayran hayran içlerine dalıyor sonra da doğaya hasret kalıp tatil vakti koşarak doğaya ait olmaya çalışıyoruz…
Doğa; içinde insan dâhil bilmediğimiz milyonlarca tür yaşatıyor. Ve öyle bir şey ki doğa kendine zarar veren türü bir şekilde yok ediyor. Bir zamanlar yaşayan, doğaya zarar veren koca koca dinozorları yok ettiği gibi.. İnsanoğlu da şuan dinozorlar gibi neslinin yok olması riski ile karşı karşıya.
Çünkü kabul edelim doğadan toprak çalıyoruz, canından can alıyoruz.
Korona virüste o çok sevdiğimiz şaşalı, pahalı, güvenli dediğimiz akıllı binalara saklanamıyoruz değil mi? Çünkü o toprağından çaldığımız, yakıp yıktığımız, çöp attığımız doğanın daha temiz ve güvenli olduğunu anladık. Bizi koruyacak olanın binalar değil doğa olduğunu, ona zarar vermememiz gerektiği anladık ve hastalığın gelmesi ile bu sezon doğa içi yerlere, bahçeli evlere kaçtık sığındık..
29 Mayıs 2020’de ki yazımda ‘COVİD-19 SONRASI TATİL ANLAYIŞI DEĞİŞECEK VE BU YIL SEZON ÇOK FARKLI GEÇECEK!’ deyip bugünü vurgulamışım aslında. Evet sezon beklendiği gibi değil tahmin ettiğimiz gibi insanların daha çok kendi karantina alanlarını kurabilecekleri kiralık villalar ve çok kalabalık olmayan küçük oteller ile doğa tesislerinde geçiyor…
İnşaat sektörü de bu konuda nasibini almış olup geleceğin yeni projeleri devasal yüksek konutlar değil de daha kırsal alanlarda bahçeli müstakil yapılar üzerine projelendirilmeye başlandı diyebiliriz.
30’lu yaşlardaki genç girişimci bir arkadaşımız Fethiye Babadağ’da 1 dönüm arazi üzerine yaşam alanı değil resmen hayat inşa etmiş. Babacamp olarak bilinen bu yer doğaya zarar vermeden ahşap evleriyle insan ile doğayı bütünleştiren bir konaklama tesisi. Tesis demekte doğru değil aslında ekolojik köy gibi olan böyle güzel projelerin artması dünyanın geleceği ve insanlık adına daha hayırlı olacaktır düşüncesineyim.
Son yıllarda yine özellikle Karadeniz bölgesinde daha çok Araplara satılan araziler, artık satılmak yerine turizm alanına çevrilmeye başlandı gibi. Ordu’da 2 bin rakımlı Çambaşı Yaylası’nda belediyenin yaptığı bungalov evler bölgeye turizm açısından değer kattığı gibi böyle yapılara insanları özendirmekte. Son bir yıldır Karadeniz’de bungalov, ahşap ev gibi yapıların sayısı oldukça artmaya başladı.
Yeni nesile gelince gençler lüks, şaşalı değil de daha çok doğa içinde doğal yerleri tatil ve konaklama için seçerken, yeni neslin büyük çoğunluğu doğa ve hayvan dostu olarak daha çok yetişiyor ve bu fikirleri aralarında globalleştiriyorlar.
Neticede dünya ülkelerinin beklediği uzay çağı yerine, 2020 ile terse dönüş başladı. Ülkeler teknolojik uç noktaları hayal ederken Doğa kendi oyununu oynadı. Sonuç olarak Covid -19 doğanın, toprağın, tarımın değerini insanoğluna canı karşılığında öğretiyor diye düşünüyorum.
Yeşim Sarıtaş
Strateji İşbirliği Danışmanı