2023 yılının ilk günlerinde fuarlardan iyi haberler geliyor. Turizmciler gelecekten umutlu, yüzler gülüyor.
Gerçekten tüm camianın buna o kadar ihtiyacı vardı ki. 2015 yılından beri sürekli bir kaos, sürekli bir endişe.
Bir tarafta bankalar, bir tarafta tedarikçiler. Zor iş turizmci olmak gerçekten; risk ve stresle yaşamak zorundasın. Ağırladığın insanları azami ölçüde mutlu etmeye çalışırken, özelikle istikrarsızlığın olduğu dönemlerde türlü türlü sorunlarla boğuşmak zorundasın.
Beklenmedik en ufak bir sorunun dahi işlerinin azalmasına neden olduğu bir ortamda, azimle değer üretmeye çalışırsın. Yükün de sorumluluğun da ağırdır. Ülkenin istihdamının yaklaşık yüzde 10’unu karşılarken, çoğu zaman ülke ekonomisi çalkalanmasın diye cari açığın önemli bir kısmını karşılamak zorunda kalırsın. Böyle bir ortamda arı gibi çalışır Türk turizmcisi. Çalışkandır, zekidir, çözümcüdür. Hiçbir ülkenin turizmcisinin çözemeyeceği sorunları tereyağından kıl çeker gibi halleder. Sağladığı döviz ve diğer sosyo-ekonomik katkıları göz önüne alındığında madalyayı dahi hak eder. Sektörün son dönemde içinde bulunduğu duruma göz atıldığında bu hakkın neden verilmesi gerektiği de açıkça görülüyor.
2016-2018 yılları arasında meydana gelen istikrarsızlıklar sonrasında derin bir kriz içerisine giren sektör, 2019 yılıyla birlikte yeniden eski başarılı günlerine geri dönmeye başlamıştı. Bu dönemde yaşanmaya başlayan toparlanmayı pandemi talihsizliği umutsuzluğa dönüştürmüştü. Gerek turizm işletmeleri gerekse tedarikçileri sadece ülkemizde değil, dünya genelinde tsunami benzeri bir ekonomik darbe ile karşı karşıya kalmıştı. Turizm istatistiklerinde yüzde 70 dolaylarında bir gerileme yaşanıyordu. 2021 yılına gelindiğinde her ne kadar 2020 yılında büyük bir gerileme yaşanmış olsa da pandemi etkisi devam etmesine rağmen toparlanma başlıyor, turist sayısı ve gelirlerde yüzde 100’ün üzerinde bir artış gözleniyordu.
2022 yılına geldiğimizde ise turizmde altın yıllardan birinin yaşandığına şahit oluyoruz. Peki, ne oldu da bir anda insanlar korkularından sıyrılıp turizm hareketliliği yarışı içerisine girdiler? Benim ısrarla savunduğum bir konu var: Seyahate çıkma ihtiyacı günümüzde neredeyse lüks ihtiyaç sınıfından çıkıp zorunlu ihtiyaçlar sınıfına girdi.
Artık tüm dünyada bankalar tatil kredisi veriyor müşterilerine, çok da talep gördüğü belirtiliyor bu kredinin.
İnsanlar tatil yapmayı, seyahate çıkmayı büyük ölçüde rutin bir faaliyet olarak görmeye başladı. Böyle bir
ortamda 2022 yılında pandemi gerilerken ortaya seyahat ve tatil çılgınlığının çıkması da gayet normal
karşılanmalı. Gerçekten 2022 yılı ülkemiz turizmi açısından rekorlarla dolu bir yıl oldu. Toplam ziyaretçi sayısı 51 milyonu aştı. 2022 yılında turizm gelirleri ise 46,3 milyar dolara yükseldi. Ancak gelirlerdeki bu keskin yükselişte turizm gelirleri hesaplama revizyonlarının da rolü bulunuyor. 2022 yılında yapılan düzenlemeyle turizm gelirleri yaklaşık %15 daha yüksek hesaplanmaya başladı.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy Bey birkaç gün önce hem 2023 hem de 2028 için belirledikleri hedefleri kamuoyu ile paylaştı. Buna göre 2023 yılında 60 milyon ziyaretçi 56 milyar $ gelir, 2028 yılı için ise 90 milyon ziyaretçi ve 100 milyar $ gelir hedeflediklerini belirtti.
Bu rakamlar tutturulabilir mi? Kısa bir süre içerisinde bu hedeflere ulaşılması için neler yapılması gerekir?
Rakamsal anlamda bu seviyelere ulaşmanın sürdürülebilirlik ve turizm stratejisi açısından yansımaları neler olabilir? Öncelikle şunu belirtmekte yarar var: Türkiye dinamik turizm bileşenleriyle çoğu zaman tahminlerin ötesinde performans göstermiştir ve hedeflerin üzerine çıkmıştır.
Ancak turizmde gelirler ve ziyaretçi sayısının doğrusal olarak artmadığı hususu da göz ardı edilmemelidir. Belirli dönemlerde karşı karşıya kalınan ulusal veya uluslararası sorunlar (pandemi örneğinde olduğu gibi) turizmin hızını keser, hatta geriletir. Temennimiz odur ki gelecekte turizmi olumsuz etkileyecek herhangi bir olay yaşanmasın.
Eğer turizmde bu kadar hızlı büyüme gerçekleşecekse, devletin de sektörün hızına ayak uyduracağı
mekanizmaları devreye alması ve çevik hareket etmesi hayati derecede önemlidir. Turizm Tanıtma ve
Geliştirme Ajansı, Bakanlığa ulusal ve uluslararası ölçekte önemli ölçüde çeviklik kazandırdı ancak turizmin yerel düzeyde yönetimi hala tam anlamıyla karşılık bulmuş değil.
Hedeflere yansıyan büyüme, beraberinde gelişimin önünü açacak yasal altyapının kurulması ihtiyacını getirir. Bu konuda da çevik bir yaklaşım zorunludur. Hedeflere ulaşılabilmesi için, sektöre gelişim ihtiyaçlarında kullanılmak üzere ayrılan kaynak tahsisatı en az bir buçuk misli arttırılmalıdır.
Bu süreçte belki de en önemli husus; hedeflere çevresel ve sosyal sürdürülebilirlikten ödün vermeden
ulaşılmasıdır. Bu amaçla turistik bölgelerin taşıma kapasitelerine yönelik kapsamlı çalışmaların başlatılması, çevrenin korunmasının tüm faaliyetlerde kayıtsız şartsız önkoşul olarak kabul edilmesi ve koruma kullanma dengesinin turizme yönelik çalışmalarda temel rehber olarak benimsenmesi gerekir.
Bahse konu olan uygulamaları hayata geçirmek başta Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere elbette ilgili
kamu idarelerinin görevidir. Ancak günümüzde stratejilerin belirlenmesi ve uygulamaya geçirilmesi görevini sadece kamu kurumlarına bırakmamak doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu kapsamda sivil toplum temelli lobi faaliyetlerinin etkin bir biçimde yürütülmesi büyük önem taşımaktadır. Sektörün bileşenleri bir arada olmayı ne kadar becerebilir ve dayanışma içerisinde hareket ederse o kadar güç kazanacak; kendilerine biçilen hedefleri başarmaya muktedir olabilecektir. Turizmcinin bu ülke için yaptıkları, yapacaklarının teminatıdır.
Saygılarımla…