Her alanda olduğu gibi “bol kepçeden” bir çağda yaşıyoruz ve kolay ulaşıyoruz. Çok fazla ürün var. Alternatiflerin “bolluğu” olanların iyi, doğru ve değerli olduğu anlamına gelmiyor maalesef. Hatta konunun değersizleşmesine dahi neden olabiliyor çoğu zaman. Bakınız etrafınızda olan bitene…
Ülkemiz çok renkli, çok sesli, farklı dokular ve farklı kokular içeriyor olmasına rağmen karmakarışık ve gittikçe değer kaybetmekte. İşte bu sebeple üzerinde fazlaca düşünülmesi gereken konu : Sadelik
Geçtiğimiz sene değişen Türkiye logomuz, bakanlığımızın turizm stratejisi ile ilgili markalaşamama yolunda o kadar çok şey söylemişti ki anlayan taraf olan biz pazarlama profesyonellerine. THY’nin yakalamış olduğu başarının önüne geçmesini beklerken üstelik! Arzuladığımız Türkiye markası üzerine yapışan “basit” algısından kurtulması gerekli. Nasıl mı? Sadeleşerek.
Sadeleşmek zor olabilir ama imkansız değil. Sadelik işin özüne ulaşmak, gereksiz olandan kurtulabilmektir. “Sade” ile “basit” çoğu kimse tarafından karıştırılıyor olsa da farklı kavramlar. Sektörümüzde mevcut bolluğun, karmaşıklığa dönerek basitleştiğini düşünmekteyim. Karmaşıklık da sorun olarak karşımıza çıkmıyor mu? “Karmaşıklığın olduğu yerde çözülmemiş ve hatta anlaşılamamış sorunlar vardır.” der Zen öğretileri. “Sadelik” ile “basitlik” aslında fazlalık noktasında ayrılmıyor mu? “Basit” olan az ise “sade” olan azın içindeki bolluk değil mi?
Kadim uygarlıklara, ezoterik batıni dinlere bakın hepsinin dili, yaşam tarzı “sade” ve güçlüler. Marka olmayı başaran ülke ve şehirlere bakın bir de… Hepsi odakta ve güçlü!
Peki ülke olarak biz marka olmanın gereği neden sadeleşemiyoruz?
Sadeleşmek bilgi ister. Bakanlık birimlerinden başlayarak aşağıya doğru inen paydaşlardaki tüm yöneticilerin kalitesi ve bilgi seviyesi “uzmanlık” konusunu odak alarak değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Konu olan işleri, süreçleri önem sırasına göre ayırmadaki beceri ve işi yapma hızı da yöneticilerin becerisini gösterir. Hala bilgili ve hızlı olduğumuzu söyleyebilir miyiz?
Sadeleşmek, tecrübe ister. Bu yöneticiler yılların bilgi birikimiyle mevcut işleri kısa sürede ve kolaylıkla yapabilirler. Gereksiz detaylardan kurtulmanın gereğidir, öğrenilmişlik de denir. Biz ne yapıyoruz? Aynı şeyleri tekrar edip farklı sonuçlar umuyoruz.
Sadeleşmek emek ister. “Bolluk” içinden azı bulma becerisi ve bulduğunu da değerli hale getirmektir emek. Az ile çok olanı ifade edebilmek… Hani bir söz var “Markalar büyüdükçe, logoları küçülür” Bir de Türkiye’mizin logosuna bakın…
Sadeleşmek, sabretmeyi gerektirir. Bolluğun cazibesi gözleri kör edebilir. Daha çoğu, daha büyüğü… Gözümüz doyar da gönlümüz fazlasını arzular. Olanı değerli kılabilmek için bize düşen sabır ve kararlılık olmalıdır, zamanla eş…
Sadeleşmek, vazgeçmeyi de gerektirir. Gerekli ile gereksizi ayırd edip, “kaybetme” riskini göze alarak verilecek kararlar ile bırakabilmeyi de bilmek gerekir. Zira sıkı sıkıya tutulan bir bıçak bir süre sonra elde yaraya sebep olabilir.
Şimdi bir cezve al bir de fincan. Fincan kadar su koy cezvenin içine, iki çay kaşığı da kahve. Kısık ateşte, mümkünse kor olmuş kömürde… Ağırdan, sabırla bekle. Kahvenin kokusunu duyuyor musun? İşte tam bu anlatmak istediğim. Bana bir sade kahve bol köpük olsun.