Seyahat etmek ve keşfetmek sosyal bir dürtü ve ihtiyaçtır. Ekonomik durumunuz ve zamanınız elverdiği kadar mesafelere gidebilir, sıkışmış ya da sıkıştırılmış olduğunuz küçük dünyanızdan kaçıp, kısa bir ara vererek, bir nebze olsun nefes alabilir ve kendinizi yenileyebilirsiniz. Farklı kültürleri ve coğrafyaları tanımak, “hayat” adını verdiğimiz yolculuğumuzda, bakış açımızı biraz daha zenginleştirir, ufkumuzu genişletir ve tarif edilemez bir haz vererek pozitif enerji yüklememize neden olur. Dolayısıyla kişisel gelişimlerimize bir pusula gibi yön vererek, içsel dünyamızla gerçek dünya arasında daha kolay denge de durmamızı sağlar. Kısacası, seyahat etmek bir hobi değil, beslenmek ve giyinmek gibi zorunlu bir ihtiyaçtır.
Hızla gelişen dünyamızda ulaşım ve iletilişim teknolojilerinin ilerlemesiyle seyahat edebilmek daha da kolaylaşmıştır. Fakat bu tür bir kolaylıklar, günümüzde yaşanan Covid 19 gibi salgın hastalıkların yayılmasını da hızlandırmıştır. Ama yine de insanoğlu ihtiyaçları gereği dünyamız var olduğu sürece, bu tür küresel salgın hastalıklar ve savaşlar yeryüzünü yakıp yıksa bile, seyahat etme alışkanlıklarını değiştirebilir ama seyahat etme ihtiyacından hiçbir zaman vazgeçmeyecektir. Dolayısıyla buhranlı bu dönemler de seyahat sektörü ciddi yaralar alsa bile her daim varlığını sürdürecektir.
Bu nedenle, Ülke Turizm Sektörü olarak endişeye kapılmamak gerekir. Ekonomik daralmalar, ciro kayıpları, gelir gider dengesizlikleri, istihdam kayıpları illaki olacaktır. Böyle bir dönem de doğru ve uzun vadeli planlamalar yaparak bu hasarı en az seviye de tutmak gerekir. Pandemi döneminde yara alan sektör, özellikle ekonomik ve siyasi durum çöküntüsünün getirmiş olduğu tavırla da giderleri artmış ve gelirleri düşmüş olup, işletmelerin faaliyetlerini olumsuz etkilemektedir.
Bu durumda en çok zarar gören, hepimizin bildiği gibi sektörü ayakta tutan istihdam ayağıdır. Muhtemelen, Kısa Çalışma Desteği sona erdiğinde ve Sektör için beklenen toparlanma hızlanmaz ise çok ciddi istihdam kayıpları yaşanacaktır. İşletmeciler için, dar zamanlarda ağır bir yük gibi görünen personel rakamları, böyle bir dönem de daha da ağır olacağı için, işverenler buna katlanmak istemeyeceklerdir. Ama herkesin bildiği gibi, iyi ve yetişmiş personeli ve kadroları olmayan bir işletme ya da kuruluş ayakta zaten güçlü duramaz. Çok çabuk yıkılır.
Onları korumak ve gözetmek önce işletmecilerin ve sonra da siyasi iktidarın temel görevidir. Ülkemizde son yıllardaki verilere göre turizm sektörümüzde bir milyonun üstünde personel istihdam edilmekteydi. Mantar gibi çoğalan Konaklama İşletmesi ve Seyahat Acentası sayısının artması istihdama direkt olarak yardımcı olamaz. Öncelikli olarak var olanı korumak, yetiştirmek ve onu her daim enerjik tutmak için çabalamaktır. Enflasyon karşısında alım gücü zayıflamış ve geliri tükenmiş ya da erimiş olan Turizm Personeli nasıl mutlu olup da, mutlu olmak için gelen bir turiste hizmet verecektir. Hizmet sektörünün en önemli temel davranışlarından biridir, vücut dilini kullanmak ve tebessüm etmek. Mutsuz ve moralsiz bir çalışandan bunları yansıtmasını nasıl bekleyebiliriz. Üstelik, Pandemi gibi özel bir dönem de bile birçok risk alarak bunu başarmaya çalışıyorsa ve kullandığı maskenin ardından mimikleri görünmeden göz temasıyla misafire hizmet sunabiliyorsa takdiri zaten hak etmiş demektir.
Muhtemelen, Sektör İşletmecileri piyasalardaki işsizlik oranlarına bakarak, işler düzeldiğinde yeni personeller bulmakta zorluk çekmeyeceğini düşünebilir ama detaylı incelemeler yapıldığında bunun ekstra maliyet ve kalite düşüşü getireceğini de iyi hesaplamaları gerekir. Kalifiye personel açığı bulunmakta olan sektörümüzde, bir turizm personelinin yetişmesinin de kolay olmadığının da iyi bilinmesi gerekir. Personelini böyle bir dönem de üstündeki yük olarak görenlerin, ufka doğru iyi bakmaları gerekir…