Dünyada turizmde en fazla ortaya çıkan konulardan bir tanesi de turizmde sürdürülebilirlik kavramıdır. 1929’lu yıllarda büyük buhran sonrasında ülkeler hızlı bir şekilde sanayileşme yoluna giderken kaynakların kullanımının da gelecek planlaması için ne kadar büyük öneme sahip olduklarını ön görmüşlerdir. Bu kapsamda sürdürülebilirlik problemi ortaya çıkmış, kısıtlı kaynakların gelecek nesillere aktarımı tartışılmaya başlanmıştır. Sürdürülebilirlik kavramı ilk önce 1972 senesinde Stockholm’de Birleşmiş Milletlerin toplantısında gündeme gelmiştir. Hemen akabinde Rio’da 1992 senesinde gündeme gelen sürdürülebilirlikle turizm sektörü 1995’de Kanarya Adaları’ndaki Lanzarote’de yapılan Sürdürülebilir Turizm Dünya Konferansı’nda Sürdürülebilir Turizm Bildirgesi’nin kabul edilmesi ile tanışmış, 2002’de Johannesburg’da yapılan Sürdürülebilir Gelişme Dünya Zirvesi’nde sürdürülebilirlikle ilgili yeni kararlar alınmıştır. Bu kavramlar ışığında sürdürülebilir turizm, insanın yaşamış olduğu çevresel unsurların bozulmadan ve değiştirilmeden kültürel bir bütünlük içerisinde korunması, ekolojik süreçlerin, biyolojik çeşitliliğin devamının sağlanması ve bununla beraber tüm kaynakların turistlerin gerek ekonomik gerek sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde ve gelecek kuşaklara aktarımını sağlamaya yönelik bakış açısıdır.
Özellikle son zamanlarda Marmara Denizinde yaşanan Müsilaj, Tuz Gölünde yaşanan kuraklık ve burada yer alan bitki örtüsü ve hayvan türlerinin zarar görmesi, Manavgat ve Hatay’da görülen orman yangıları ve doğada yaşanan tahribat nedeniyle sürdürülebilirlik konusu turizmde tekrardan gündeme gelmiştir. Özellikle ülkemizde gerek tarihsel, gerek kültürel ve doğal birçok kaynak olmasına karşılık sürdürülebilirlik konusunda maalesef istenilen seviyeye geldiğimizi söylemek mümkün değildir. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ve Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü’ne (UNWTO) göre sürdürülebilir turizm ilkeleri; sürdürülebilirliğin sadece çevre ve doğa ile ilintili olmadığını gerek ekonomik, gerek sosyo-kültürel gelişim gerekse toplumsal refah seviyesinin artmasının da sürdürülebilirlik açısından büyük bir öneme sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Bu maddeleri inceleyecek olursak;
1) Ekonomik Süreklilik: Turizm güzergâhlarının ve girişimlerinin başarılarını sürdürebilmeleri, uzun vadede fayda sağlamaya devam edebilmeleri için tasarlanan politikaların yerelde uygulanabilirliğini, işletmelerin ulusal/uluslararası düzeyde ve tematik bağlamda rekabet edebilirliğini sağlamak.
2) Yerel Kalkınma: Ziyaretçilerin yerelde geceleme, yerel üretici ve hizmet sağlayıcı ile buluşma, yerelde harcama oranını çoğaltıcı önlemleri destekleyerek, turizmin ev sahibi destinasyona katkısını artırmak.
3) İstihdam Kalitesi: Irk, cinsiyet, engellilik gibi konularda ayrımcılık yapılmaksızın, mesleki uzmanlaşmayı desteklemek, ücret ve hizmet kalitesi iyileştirilerek turizm ile yaratılan yerel istihdamın sayısını ve kalitesini arttırmak.
4) Sosyal Katılım ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Turizm faaliyetlerinden elde edilen ekonomik ve sosyal faydaların, genele yaygın, adil bir biçimde dağıtılmasını sağlamak; ekonomik ve sosyal olarak dezavantajlı kesime sağlanan fırsatları, gelir ve hizmetleri iyileştirmek.
5) Ziyaretçi Memnuniyeti: Irk, cinsiyet, engellilik hali, yaş veya başka bir ayrımcılık yapılmaksızın, ziyaretçilere güvenli, tatmin edici, sürdürülebilir ve yenilikçi bir deneyim sunmak, “sorumlu turist” olgusunu desteklemek.
6) Yerelden Kontrol: Yerel yönetimlerin planlama, yönetim ve uygulama aşamalarında turizmin diğer paydaşları ile istişare içerisinde olmasını sağlamak, bölgede turizmin gelişimi konularında bölge halkı/toplulukları ve sivil toplumu güçlendirmek, süreçlere dahil etmek.
7) Toplumsal Refah: Sosyal bozulma ve istismara yol açmadan yöre halkının sosyal yapı ve kaynaklara, imkânlara ve yaşam destek sistemlerine erişimlerini sağlayarak, yaşam kalitelerini muhafaza etmek, iyileştirmek.
8) Kültürel Zenginlik: Tarihi mirasa, özgün kültüre, geleneklere ve yöre halkının ayırt edici özelliklerine saygı duymak ve bunların değerlerini artırmak.
9) Fiziki Bütünlük: Kentsel ve kırsal alanların kalitesini muhafaza etmek, iyileştirmek, çevrenin fiziki ve görsel açıdan bozulmasını önlemek.
10) Biyolojik Çeşitlilik: Doğal alanların, yaşam alanlarının, yaban hayatın, türler ve endemizmin (yöreye özgü türlerin) korunmasını desteklemek ve bunlara verilen zararı asgari düzeye indirmek. Bu uygulamalar süresince ve sonrasında koruma-kullanma dengesi gözeterek bunların bilinirliğini artırmak.
11) Kaynakların Verimli Kullanımı: Turizm tesislerinin/hizmetlerinin gelişimi ve işletiminde, kısıtlı ve yenilenmeyen kaynakların kullanımını asgari düzeye indirmek; doğal, kültürel ve tarihi değerler söz konusu olduğunda yerel sahiplenmeyi, ulusal ve uluslararası bilinirliği artırmak, bu uygulamalar süresince ve sonrasında koruma-kullanma dengesi gözeterek bunların bilinirliğini artırmak.
12) Çevresel Etki: Turizm işletmeleri ve ziyaretçilerden kaynaklanan hava, su, toprak kirliliğini ve atık üretimini asgari düzeye indirmek; yöre halkını, işletme çalışanlarını ve misafirleri çevresel etki bağlamında bilgilendirmek, “sorumlu işletme”, “sorumlu turist” gibi kavramları yaygınlaştırmak.
Bu maddeler bağlamında uzun süreli stratejik planlamalarla turizm gelirlerini arttırabilmek için bu maddeleri uygulamak ve hayata geçirebilmek oldukça büyük öneme sahiptir. Özellikle eğitim bu kapsamda ön plana çıkmaktadır. Çevre bilinci insanlarda yaygınlaştırılmalı, doğada yer alan canlılara zarar verilmeden korunması sağlanmalıdır. Bunların yanı sıra yapılaşmaya dikkat ederek özellikle Ayder Yaylasın’da olduğu gibi doğayı betonlaştırmadan uzak durmamız gerekmektedir. Kalifiye personel sorunu çözümüne yönelik adımlar atılarak yerel kalkınma planları hayata geçirilmelidir. Bu sayede kaynaklar daha optimal kullanılarak gelecek nesillere kaynak aktarımı sağlanabilecektir. Günümüzde konaklama işletmelerinde yeni trendler arasında sürdürülebilirlik büyük bir önem arz etmektedir. Özellikle konaklayan misafirlerde oluşan çevre bilinci ile birlikte konaklamış oldukları otellerin sürdürülebilirlik kapsamında yapmış olduğu uygulamalara göre tercihlerini belirleyebildiklerini söyleyebiliriz. Yatırımcıların konaklama tesislerinin inşaatı sırasında yapmış oldukları yatırımlarla birlikte atık suların tekrar kullanılabildiği, elektrik enerjisini kendisi üretebilen, akıllı fotoseptiklerle elektrik tasarrufu sağlanabilen tesislerin olduğunu belirtmemiz mümkündür. Bununla birlikte hukuksal yaptırımların artması, cezaların caydırıcı olması ve mevcut denetimlerin arttırılarak devam ettirilmesi sağlanmalıdır. Bu sayede gelecek nesillere daha yaşanabilir bir çevre ve hayat bırakabilir, turizmin geleceğini sürdürülebilirlik kavramının gereklerini uygulayarak hayata geçirebiliriz.
OTEL İŞLETMELERİNDE PROBLEM ÇÖZMENİN YOLLARI / ORKUN AVKAN