Deneyimli turizmci ve siyaset bilimci Ahmet Çeçen’den kapsamlı analiz
Turizm, yalnızca doğa güzellikleri, tarihi zenginlikler ve kültürel mirasla değil; aynı zamanda güvenlik, istikrar ve diplomasiyle şekillenen bir sektördür. Dünyada yaşanan her büyük kriz, dalga dalga destinasyonlara yansır. Özellikle Türkiye gibi coğrafi ve politik olarak hassas bir bölgede yer alan ülkeler, bu tür gelişmelerden doğrudan etkilenmektedir.
Deneyimli turizmci ve siyaset bilimci Ahmet Çeçen, Hotel Gazetesi için kaleme aldığı iki bölümlük özel yazı, savaşların Türkiye turizmine olan etkilerini kapsamlı veriler ve stratejik perspektiflerle değerlendiriyor.
Birinci bölümde, Rusya–Ukrayna savaşının Türkiye’ye gelen turist sayılarında yarattığı dalgalanmalar, özellikle otelcilik sektörüne yansımaları, harcama alışkanlıkları, personel politikaları ve iç pazar dengeleri detaylı biçimde analiz ediliyor.
İkinci bölümde ise, 2025 yılı itibarıyla bölgede giderek tırmanan İsrail–İran geriliminin olası bir sıcak çatışmaya dönüşmesinin Türkiye’ye etkileri masaya yatırılıyor. Rezervasyon iptallerinden yatırım kararlarına, kriz dönemlerinde fırsata dönüşebilecek diplomatik konumlanma stratejilerine kadar birçok boyuta ışık tutuluyor.
Bu iki yazı, yalnızca birer kriz analizi değil; aynı zamanda Türkiye turizmi için gelecek yol haritasının da ipuçlarını barındırıyor. Veriye dayalı, gerçekçi ve çok yönlü bu değerlendirme; sektördeki tüm paydaşlar için önemli bir başvuru kaynağı niteliğinde.
Ahmet Çeçen’in kaleminden “Savaşların Etkisinde Türkiye Turizmi” dosyasını Hotel Gazetesi farkıyla okuyucularımıza sunuyoruz.
Savaşların Etkisinde Türkiye Turizmi
Bölüm 1: Ukrayna ve Rusya Pazarları Analizi
Savaşların Gölgesinde Turizm
Turizm sektörü, siyasi istikrar, güvenlik, ulaşım ve ekonomik göstergeler gibi dışsal faktörlere en duyarlı alanlardan biridir. Bu nedenle savaşlar, yalnızca çatışma bölgelerinde değil, bu bölgelerle ticari ve kültürel ilişki içinde olan diğer ülkelerde de ciddi ekonomik etkiler yaratır. Türkiye, coğrafi konumu ve tarihi bağları nedeniyle hem Ukrayna hem de Rusya ile güçlü turizm ilişkileri geliştirmiş bir ülkedir. Ancak 2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan savaş, bu iki önemli kaynaktan gelen turist akışında ciddi dalgalanmalara yol açmıştır.
Pandemi sonrası toparlanmaya çalışan Türkiye turizmi, yeniden ivme kazanmayı umduğu bir dönemde bu savaş nedeniyle yeni bir belirsizlikle karşı karşıya kalmıştır. Özellikle Karadeniz havzasındaki jeopolitik gerilim, sadece fiziksel ulaşımı ve hava sahalarını değil, tüketici psikolojisini, ödeme sistemlerini ve harcama alışkanlıklarını da doğrudan etkilemiştir. Ukrayna pazarında yaşanan dramatik düşüş, Rusya pazarında ise istikrarsız ama sayı bazında devam eden turist akışı, turizm gelirlerinin sürdürülebilirliği açısından önemli soru işaretleri yaratmıştır.
Bu yazının amacı, Ukrayna ve Rusya kaynaklı turizm hareketlerinin savaş sürecinde nasıl şekillendiğini, Türkiye’nin bu süreçten nasıl etkilendiğini ve sektörün bu etkilere karşı nasıl yanıt verdiğini veriler ışığında incelemektir. Ukraynalı turistlerin ani yokluğu, otellerin gelir yapılarında ciddi boşluklar yaratırken; Rus turistlerin devam eden ilgisi, yapısal değişikliklerle birlikte değerlendirilmelidir. Bu bağlamda hem sayısal veriler hem de saha gözlemleri, savaşın Türkiye turizmi üzerindeki çok katmanlı etkilerini ortaya koymaktadır.
Türkiye, uzun yıllardır “güneş-deniz-kum” odaklı klasik turizmi çeşitlendirme çabası içindedir. Ancak savaş gibi dışsal şokların etkisi, bu dönüşüm sürecinin ne kadar kritik olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu yazımda, iki ülkeye bağlı pazar risklerinin fotoğrafını çekmekle birlikte aynı zamanda kriz dönemlerinde dayanıklı ve esnek turizm politikalarının gerekliliğine de dikkat çekmek istedim. Zira bu analizin devamında Ukrayna ve Rusya pazarlarının ayrı ayrı incelenmeye çalışarak, hem rakamsal hem yapısal düzeyde bu etkilerin boyutları kısaca değerlendirmeye çalıştım.
Ukrayna’dan Gelen Turist Sayısında Düşüş
Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre Ukrayna’dan Türkiye’ye gelen turist sayısı şu şekildedir: 2021: 2.06 milyon 2022: 0.68 milyon (yaklaşık 680 bin kişi) 2023: 0.51 milyon 2024 (ilk 10 ay tahmini): ~0.45 milyon 2022 yılında, savaşın doğrudan başladığı 24 Şubat sonrası seyahatler neredeyse durma noktasına gelmiş ve 2021’e kıyasla %67’ye varan sert bir düşüş yaşanmıştır.
Ukraynalı Turistlerin Tercih Ettiği Bölgeler
Antalya (özellikle Alanya, Side, Belek) Muğla (Fethiye, Marmaris) Karadeniz kıyıları (Trabzon, Rize – yayla turizmi) İstanbul (alışveriş ve kısa süreli şehir turları) Bu bölgelerdeki oteller, özellikle yaz sezonunda Ukraynalı turist sayısına göre fiyatlama ve doluluk planları yaparken 2022 sonrası bu beklentiler ciddi biçimde sekteye uğramıştır.
Düşüşün Nedenleri
Ukrayna hava sahasının kapanması nedeniyle uçuşların durması 18–60 yaş arası erkeklerin seferberlik nedeniyle ülkeyi terk edememesi Savaşın ekonomik etkisiyle halkın gelir seviyesinin düşmesi Güvenlik kaygıları ve psikolojik faktörler
Etkileri
Antalya ve Karadeniz otellerinde doluluk oranlarında %10-15’lik düşüş Erken rezervasyonların azalması ve sezonun genel performansına olumsuz yansıması Bazı otellerin oda fiyatlarını düşürmek veya oda kapatmak zorunda kalması Küçük ve orta ölçekli tesislerde gelir kaybının derinleşmesi
Turizm Sektöründeki Beklenti ve Gerçekler
Pandemi sonrası toparlanma beklenirken, Ukrayna pazarındaki çöküş bu süreci geciktirmiştir. 2023’te kısmi iyileşme beklense de savaşın uzaması ve altyapı sorunları bu iyileşmeyi engellemiştir. Ukraynalı turistlerin ailece uzun süre konaklamaları ve düzenli tatil harcamaları Türkiye turizmi için önemliydi; 2022’deki düşüş bu önemli pazarın yaklaşık üçte ikisini kaybettirmiştir.
Ukrayna Pazarındaki Düşüşün Otelcilik Üzerindeki Etkileri
Otel Gelirlerine Etkisi Doluluk Oranlarında Düşüş: Yaz sezonunda %10-15 arası kayıplar Oda Fiyatlarında Gerileme: Ortalama günlük oda fiyatlarında %20’ye varan düşüş Yan Gelirlerde Azalma: Spa, yeme-içme ve turlar gibi hizmetlerden elde edilen gelirlerde düşüş
Personel Politikalarına Etkisi
Sezonsal İstihdamda Azalma: Personel sayısında %10-20 oranında kesinti Prim ve Fazla Mesai Düzenlemeleri: Personel primleri azaltıldı veya askıya alındı Kalifiye Personelin Kaybı: İstikrarsızlık, nitelikli çalışanların sektörden uzaklaşmasına yol açtı
Yerli Turist Talebine Yansımalar
Boşlukları Yerli Turistle Doldurma Çabası: İndirimli kampanyalar ve taksit imkanları sunuldu Erken Rezervasyon Kampanyaları: Daha agresif fiyatlandırmalar yapıldı Hizmet Kalitesi Sorunları: Bazı tesislerde kalitenin düşmesi müşteri memnuniyetini olumsuz etkiledi
Rusya Turist Pazarındaki Dalgalanma ve Etkileri
Turist Sayıları (Kültür ve Turizm Bakanlığı verileri) 2019: 7,02 milyon (rekor 2020 (Pandemi): 2,13 milyon 2021: 4,69 milyon 2022: 5,23 milyon 2023: 6,31 milyon 2024 (tahmini): 6,5 milyon Savaşın başlamasına rağmen Rusya’dan gelen turist sayısında azalma görülmemiş, hatta artış yaşanmıştır. Ancak kişi başı harcama ve gelir kalıplarında belirgin değişiklikler olmuştur.
Harcama Alışkanlıkları ve Ödeme Sorunları
Visa ve Mastercard’ın Rusya’daki faaliyetlerini durdurması nedeniyle kredi kartı kullanımı engellenmiştir. Rus turistler Türkiye’de nakit veya Mir kart gibi alternatif ödeme yöntemlerine yönelmiştir. Kişi başı harcama 2019’dan 2023’e kadar yaklaşık %15 azalmıştır (705 $ → 611 $).
Oteller Üzerindeki Etkiler
4 ve 5 yıldızlı otellerde yüksek doluluk (%80-90) sağlanmış olsa da, ortalama oda gelirleri beklentilerin altında kalmıştır. “Her şey dahil” sistemde kalan Rus turistler ekstra harcamalarda temkinli davranmıştır. Döviz kısıtlamaları nedeniyle oteller tedarik ve operasyon maliyetlerini karşılamakta zorlanmıştır.
Erken Rezervasyonlarda Düşüş
2022-2023 sezonlarında erken rezervasyon oranları savaş öncesine göre %30-40 oranında azalmıştır. Bu durum otel planlamasında belirsizlik ve fiyatlama sorunlarına yol açmıştır.
Ulaşım ve Uçuş Kısıtlamaları
Avrupa’nın Rus uçaklarına hava sahasını kapatması nedeniyle Türkiye-Rusya uçuşları yoğunlaşmıştır. Charter uçuşlar artmış ancak gelirlerin büyük kısmı Rusya’daki tur operatörlerinde kalmıştır. Havalimanlarında yoğunluk artışı, gecikmeler ve bağlantı sorunları yaşanmıştır.
Sonuç ve Genel Değerlendirme
Kırılgan Dengeler ve Stratejik Zorunluluklar Ukrayna pazarındaki kayıp, Türkiye turizmi için önemli bir darbe olmuştur. Rus pazarında sayı artarken harcama azalması gelirleri baskılamaktadır. Türkiye, Rus turistler için alternatif bir destinasyon olmaya devam ederken, turizm gelirlerinde kalite ve çeşitlilik kaybı yaşanmaktadır. Bu durum, Türkiye turizminin krizlere karşı esnek fiyatlama ve çeşitlendirilmiş pazar stratejilerine ne kadar ihtiyaç duyduğunu göstermektedir.
Ukrayna ve Rusya arasında süregelen savaş, yalnızca askeri ve politik sonuçlar doğurmakla kalmamış, Türkiye gibi bu iki ülkeyle güçlü turizm bağları olan destinasyonları da doğrudan etkilemiştir. Ukrayna’dan gelen turist sayısındaki sert düşüş, savaşın ne denli yıkıcı bir etkisi olduğunu açıkça ortaya koyarken, Rusya pazarında görülen göreli istikrar ise bu ülkenin Türkiye turizmi içindeki özel konumunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Ancak bu durum yüzeysel bir kazanım gibi görünse de, kişi başı harcama düzeyinin düşmesi, ödeme sistemlerindeki aksaklıklar ve erken rezervasyon davranışlarındaki belirsizlikler sektördeki kırılganlığı artırmaktadır.
Turizm sektörü açısından bu süreç, iki önemli gerçekle yüzleşmeyi zorunlu kılmıştır. Birincisi, herhangi bir ülkeye ya da pazara aşırı bağımlılık, beklenmedik kriz anlarında ciddi gelir kayıplarına yol açabilmektedir. Ukrayna örneğinde olduğu gibi, savaşla birlikte gelen ani turist kaybı sadece doluluk oranlarını değil, aynı zamanda otellerin personel politikalarından fiyatlamalarına kadar birçok yapıyı derinden sarsmıştır. İkincisi, Rusya örneğinde olduğu gibi, turist sayısının artması her zaman ekonomik kazanç anlamına gelmemektedir. Harcama alışkanlıklarındaki değişim, döviz akışındaki düzensizlik ve artan operasyonel maliyetler, otelcilik sektörünü yüksek hacimli ama düşük kârlı bir yapıya sürükleme riski taşımaktadır.
Bu analiz, Türkiye turizminin yalnızca gelen turist sayısına değil, bu turistlerin niteliklerine, harcama davranışlarına ve ülkelerindeki politik-ekonomik koşullara bağlı olarak şekillendiğini göstermektedir. Nitelikli turist çekimi, alternatif pazarlara yönelim, iç turizmin güçlendirilmesi ve kriz anlarında devreye girecek esnek fiyatlama ve hizmet modelleri, sektörün sürdürülebilirliğini sağlamak açısından kritik önemdedir.
Son olarak, savaşlar ve krizler kaçınılmaz olabilir, ancak turizm politikalarının bu krizlere ne ölçüde hazır olduğu, ülkenin ekonomik direncini ve sosyal istikrarını belirleyen temel faktörlerden biridir. Türkiye’nin bu dönemde yaşadığı deneyimler, hem kamu politikaları hem özel sektör stratejileri açısından önemli dersler içermektedir. Bu doğrultuda, günümüzde cereyan eden ve gelecekte benzer krizlere karşı daha dirençli bir turizm ekosistemi oluşturmak için kapsamlı, veri odaklı ve çeşitlendirilmiş bir yaklaşım geliştirmrk faydalı olacaktır diye düşünüyorum.
Savaşların Etkisinde Türkiye Turizmi
Bölüm 2: İsrail-İran Çatışması ve Olası Savaşın Türkiye Turizmine Etkisi
Gerilim Yükseliyor
İsrail ile İran arasında 2025 yılı itibarıyla yaşanan askeri gerilim, fiilen bir hava savaşı düzeyine ulaşmış durumdadır. Her ne kadar taraflar resmî olarak savaş ilan etmemiş olsa da, karşılıklı hava saldırıları ve bölge genelindeki askeri hareketlilik, Orta Doğu’yu bir kez daha istikrarsız bir güvenlik ortamına sürüklemiştir. 23 Haziran itibarıyla sağlanan geçici ateşkese rağmen, bölge hâlâ barut fıçısı niteliğindedir.
Bu jeopolitik gelişmenin doğrudan bir savaş hâline dönüşmesi, Türkiye’nin turizm sektörü açısından ciddi riskler ve aynı zamanda bazı stratejik fırsatlar barındırmaktadır. Bu yazıda söz konusu çatışmanın Türkiye turizmine olası etkileri, kısa ve orta vadeli yansımaları ile birlikte değerlendirilmektedir.
1. Bölgesel Güvensizlik Algısı ve Türkiye
Türkiye, çatışmanın tarafı olmasa da coğrafi konumu ve kültürel bağları nedeniyle bölgedeki krizlerden doğrudan etkilenme potansiyeline sahiptir. Özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika gibi uzak pazarlarda, Türkiye zaman zaman “Orta Doğu’ya yakın” bir ülke olarak algılanmakta; bu da kriz dönemlerinde güvenlik kaygılarını tetiklemektedir.
“Türkiye Güvenli Ama Bölge Değil”
İsrail-Hamas çatışmaları, Suriye ve Irak’taki gerilimler, Körfez’deki tanker saldırıları gibi olaylar Türkiye sınırlarında yaşanmasa da, Batılı turistin gözünde bölge genelinde bir “kaos” algısı oluşmaktadır.
2023 Ekim ayında başlayan İsrail–Hamas çatışmasının ardından Avrupa’dan Türkiye’ye yapılan rezervasyonlarda %15–20 oranında düşüş yaşanmıştır (TÜRSAB ve TÜROFED verileri).
2022 yılında İran’daki iç karışıklıklar sonrası bazı Avrupalı tur operatörleri Türkiye turlarını geçici olarak askıya almıştır.
Bu örnekler, Türkiye’nin bölgesel krizlerden nasıl dolaylı ama ciddi biçimde etkilenebileceğini göstermektedir.
2. Kısa Vadeli Etkiler (Haziran – Eylül 2025)
2.1. Rezervasyon İptalleri ve Talep Düşüşü
Çatışmanın İran sınırına yakınlığı nedeniyle Türkiye’nin doğrudan riskli algılanması, Avrupa ve Amerika’dan gelen rezervasyonlarda iptallere neden olabilir. Bu durum özellikle yüksek harcama yapan turist gruplarının kararlarını etkileyebilir.
2.2. Uçuş Rotaları ve Hava Sahası Kısıtlamaları
İran hava sahasının tehlikeli hale gelmesi, birçok havayolunun uçuş güzergâhlarını değiştirmesine neden olabilir. Bu da Asya ve Körfez ülkelerinden Türkiye’ye gelen turist akışını sekteye uğratabilir.
2.3. Yatırım ve Fuarların Ertelenmesi
Belirsizlik ortamı, turizmle bağlantılı yabancı yatırımların yavaşlamasına veya ertelenmesine neden olabilir. Uluslararası fuarlar ve tanıtım etkinlikleri iptal edilebilir veya ileri tarihe ertelenebilir.
3. Orta Vadeli Etkiler (Ekim 2025 – 2026)
3.1. Gerginliğin Sürmesi Durumunda
Sürekli çatışma haberleri, Türkiye’nin doğu sınırında iç turizmi de etkileyebilir. Uluslararası medya Türkiye’yi “istikrarsız bölge” olarak gösterirse, İstanbul, Antalya ve Kapadokya gibi markalaşmış destinasyonlar bile olumsuz etkilenebilir.
3.2. Türkiye’nin Alternatif Güvenli Bölge Olarak Konumlanması
Eğer çatışma İran sınırları içinde kalır ve Türkiye tarafsız kalmayı başarırsa, Batılı turistler riskli destinasyonlar (İran, Lübnan, Mısır) yerine Türkiye’yi güvenli bir alternatif olarak görebilir.
3.3. Türkiye’nin Diplomatik Rolü ve İmajı
Türkiye’nin tarihsel diplomatik misyonu doğrultusunda arabulucu rol üstlenmesi, Batılı kamuoyunda “istikrarlı liman” algısını güçlendirebilir. Bu imaj, özellikle kurumsal ve yüksek gelirli turistlerin kararlarını pozitif etkileyebilir.
4. Doğrudan Etkilenmesi Beklenen Pazarlar
İsrail Pazarı: İsrailli turist sayısında belirgin bir düşüş yaşanabilir. Özellikle Antalya ve İstanbul’daki lüks oteller bu düşüşten etkilenebilir.
Uçuş Güvenliği: Körfez ve Asya destinasyonlarıyla bağlantılı uçuşlar risk nedeniyle azalabilir.
Enerji Fiyatları: Petrol fiyatlarının yükselmesi, ulaşımdan otelcilik maliyetlerine kadar turizm giderlerini artırabilir ve bu da fiyat bazlı talep daralmasına neden olabilir.
5. Stratejik Öneriler: İstanbul’daki 4 ve 5 Yıldızlı Oteller İçin Yol Haritası
4 Yıldızlı Oteller İçin:
Esnek fiyat politikaları
İç pazara odaklı satış kampanyaları
Fiyat/konfor dengesini öne çıkaran tanıtımlar
Uzun süreli konaklama fırsatları (haftalık, aylık)
5 Yıldızlı Oteller İçin:
“Güvenli Lüks” imajını öne çıkaran iletişim stratejileri
Kurumsal pazar (iş seyahati) odağının korunması
Sadakat programları ve direkt rezervasyon kampanyaları
Paketli konaklama ve deneyim (örneğin SPA, kültür turları) çeşitlendirmeleri
6. Kriz Dönemlerinde Türkiye İçin Potansiyel Fırsatlar
Güvenli Alternatif Olma İmajı: Türkiye, çatışmanın dışında kalmayı başarırsa Batı ve Körfez ülkeleri için “yakın ama güvenli” bir tatil seçeneği hâline gelebilir.
Körfez Pazarı Avantajı: Türkiye’nin Körfez ülkeleriyle vizesiz ve kolay ulaşılabilir yapısı, bu bölgelerden turist girişini artırabilir.
Turizmde Segmentasyon Fırsatları: Sağlık turizmi, alışveriş turizmi, kültür turları gibi niş alanlara yönelmek, daralan genel turizm talebini telafi edebilir.
7. Uygulanabilir Stratejik Adımlar
Pazar çeşitliliği: Uzak Doğu, Orta Avrupa ve Latin Amerika gibi bölgelerde dijital pazarlama yatırımlarının artırılması
Uzun süreli kampanyalar: İstanbul’da yaşamak isteyen yabancılara özel haftalık/aylık konaklama paketleri
Niş turizm alanları: Check-up + konaklama, diş tedavisi + tatil gibi tematik ürünlerin pazarlanması
Ödeme esnekliği: Rusya ve İran gibi pazarlarda nakit, dijital cüzdan, kripto gibi esnek ödeme çözümleri sunulması
Kamu-özel iş birliği: Hukuki altyapıların hızlı şekilde adapte edilmesi ve sektörel eylem planlarının ortak hazırlanması
Risk ve Fırsatlar Arasında Turizm
2025 yılında İsrail ile İran arasında tırmanan askeri gerilim, bölgesel bir çatışma olmanın ötesinde, Orta Doğu’nun genel güvenlik mimarisini ve bu bağlamda Türkiye’nin ekonomik sektörlerini çok boyutlu biçimde etkileyebilecek niteliktedir. Her ne kadar Türkiye doğrudan çatışmanın bir tarafı olmasa da, coğrafi konumu, tarihsel bağları ve bölge politikalarındaki aktif rolü nedeniyle, yaşanan krizin turizm sektörü üzerindeki etkilerini yakından hissetmektedir.
Bu kapsamda ele almaya çalıştığım kısa vadeli riskler bağlamında özellikle rezervasyon iptalleri, hava sahası kısıtlamaları ve yatırım kararlarının ertelenmesi gibi gelişmeler sektörün kırılganlığını gözler önüne sermektedir. Orta vadede ise Türkiye’nin kriz dönemlerindeki diplomatik performansı, kamu diplomasisi araçlarıyla oluşturacağı “güvenli destinasyon” imajı ve pazar çeşitlendirme kapasitesi belirleyici olabilir. Türkiye turizmi bu süreçte iki farklı senaryo arasında salınmaktadır Bir yanda bölgesel istikrarsızlıkla birlikte negatif algıların yoğunlaşması, diğer yanda ise diplomatik tarafsızlık ve güvenlik istikrarı sayesinde fırsata dönüştürülebilecek bir konumlanma diyebiliriz.
Zira sürdülebilir bir permormans için özellikle İstanbul, Antalya, Kapadokya gibi Türkiye’nin markalaşmış destinasyonlarında faaliyet gösteren 4 ve 5 yıldızlı otellerin, pazarlama stratejilerini revize etmeleri, iç pazara dönük kampanyalar geliştirmeleri, güven temalı iletişim kanallarını güçlendirmeleri ve alternatif turizm alanlarına yönelmeleri kritik bir gereklilik hâlini almıştır. Aynı zamanda, sağlık, kültür, gastronomi ve alışveriş gibi tematik turizm segmentlerine yatırım yapılması, kriz dönemlerinde genel turizmde yaşanan daralmanın telafisi açısından stratejik bir yönelim olarak değerlendirilebilir.
Devletin bu süreçte üstlenmesi gereken rol de hayati önemdedir. Kamu-özel sektör iş birliğinin geliştirilmesi, hukuki ve diplomatik altyapıların hızla adapte edilmesi, dijital pazarlama desteklerinin artırılması ve yeni pazar girişimlerinin teşvik edilmesi, Türkiye’nin turizmdeki direnç kapasitesini artıracaktır. Aynı şekilde, Türkiye’nin uluslararası arenada arabulucu ve barışçıl güç olarak öne çıkması, yalnızca jeopolitik imaj açısından değil, doğrudan turizm algısına da olumlu katkı sağlayacaktır.
Sonuç olarak, İsrail–İran çatışması, Türkiye turizmi için hem kırılganlık hem de yeniden konumlanma fırsatı yaratmaktadır. Sektörün bu süreci en az zararla atlatması, krizi sadece bir tehdit değil, aynı zamanda bir dönüşüm ve dayanıklılık testi olarak görmesiyle mümkündür. Doğru stratejilerle yönetilen bu dönem, Türkiye’nin bölgesel krizlerde güvenli liman olma iddiasını pekiştirebilir; turizmde sürdürülebilirlik ve çeşitliliğe dayalı yeni bir büyüme modeli için zemin oluşturabilir.
Son Tahlilde, İsrail-İran arasında yaşanan çatışma, doğrudan bir savaşa dönüşmese bile Türkiye turizmi üzerinde ciddi algısal ve ekonomik etkiler yaratma potansiyeline sahiptir. Bu süreç, hem bir risk hem de doğru stratejilerle değerlendirilmesi halinde bir fırsat olabilir. Özellikle Türkiye’nin diplomatik rolü, kriz yönetimi becerisi ve “güvenli liman” imajı bu dönemde en önemli turizm başlığı olarak öne çıkartılmalıdır diye düşünüyorum.