Suriye’deki Soydaşlarımız ve Misak-ı Milli’nin Çağrısı
Kardeşim Esat ya da Eset… Bir zamanlar bizim ilgi alanımızın çok dışında bir liderdi. Halkına iş, aş, ev verdik; yıllarca desteğimizi esirgemedik. Ancak bugün, Suriye’deki bu halkın kaderi, liderlerinin yanlış politikaları ve bozuk devlet yapıları nedeniyle trajik bir yola sürüklendi. Türkiye’nin yıllardır yaşadığı kültürel ve ideolojik travmaların nihai noktası ise Suriyeli göçmenlerin varlığıyla ete kemiğe büründü. Bu travmanın, Suriye’nin sabık lideri Esat’ın gitmesi ve ülkenin yeniden inşasıyla son bulmasını diliyorum. Ancak burada asıl mesele, Osmanlı’nın mirası olan bu topraklarda yaşayan soydaşlarımızın geleceğidir. Onların kaderi, bizim tarihimize ve vicdanımıza emanettir.
Misak-ı Milli’nin Tarihsel Mirası
1918’de İngilizlerin desteklediği Arap isyanları, Suriye’yi Osmanlı İmparatorluğu’ndan kopardı. Ancak o kopuş, yalnızca bir toprak kaybı değil, aynı zamanda kültürel ve sosyal bağların parçalanmasıydı. Osmanlı’nın sıcak kollarında yaşayan halklar, Batılı güçlerin oyuncağı haline geldi. Suriye, manda yönetimlerinde ezilirken, Türk soydaşlarımız bu kaosun içinde bir başlarına kaldılar. Misak-ı Milli, işte tam da bu bölünmüşlüğe karşı bir direnişin ve birlik çağrısının sembolüdür.
Musul ve Kerkük gibi Türk nüfusun yoğun olduğu bölgeler, Misak-ı Milli sınırlarının ayrılmaz parçalarıydı. Bugün Suriye’deki soydaşlarımız da bu mirasın bir parçasıdır. Onların yaşadığı topraklar, bir zamanlar Türk milletinin kaderini paylaştığı yerlerdir. Peki, bugün bu kardeşlerimiz ne durumda? Onların sesini duyan, yaralarını saran kim var?
Soydaşlarımızın Geleceği: Misak-ı Milli’nin Işığında
Bugün Suriye’de Türkçe konuşan, Türk geleneklerini sürdüren soydaşlarımız, Misak-ı Milli’nin ruhunu canlı tutmaktadır. Ancak bu halk, Suriye’nin istikrarsız yönetimleri ve savaşın yıkımı altında ezilmektedir. Türkiye’nin bu soydaşlarını sahiplenmesi, yalnızca tarihsel bir sorumluluk değil, aynı zamanda ulusal bir görevdir. Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesi, yalnızca sınırlarımız içinde değil, kültürel bağlarımız olan coğrafyalarda da barışı sağlama sorumluluğunu bizlere yükler.
Soydaşlarımız, anavatanlarına olan bağlarını korurken, Türkiye’nin desteğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Onların geleceği, Türkiye’nin tarihsel hafızasında ve Misak-ı Milli’nin ilhamında saklıdır. Bu bağlar koparılırsa, yalnızca bir halk değil, Türk milletinin vicdanı da yara alacaktır.
Dramatik Bir Soru: Sahip Çıkacak Kim Var?
Eğer biz soydaşlarımızı yalnız bırakır, kaderlerine terk edersek, kim onların elinden tutacak? Onlar, Osmanlı’nın sıcak kollarından koparılmış, yetim bırakılmış çocuklar gibi ortada kalmıştır. Tarih boyunca Türk milletinin kaderine terk ettiği hiçbir kardeşi olmamıştır. Suriye’deki Türk soydaşlarımız, yalnızca geçmişimizin bir parçası değil, geleceğimizin de teminatıdır. Misak-ı Milli’nin bizlere yüklediği bu sorumluluk, onların kaderine duyarsız kalmamızı imkânsız kılmaktadır.
Sonuç
Bugün Suriye’de yaşananlar, yalnızca bir iç savaşın sonuçları değil, Osmanlı’nın parçalanışıyla başlayan büyük bir trajedinin devamıdır. Soydaşlarımız, bu trajedinin en büyük mağdurlarıdır. Atatürk’ün vizyonu ve Misak-ı Milli’nin ruhu, Türkiye’nin bu halklara el uzatmasını, onların haklarını korumasını gerektirir. Yurtta barış, dünyada barış ancak kendi milletimizin her bir ferdini kucaklayarak mümkündür. O halde, Suriye’deki soydaşlarımız için tarih yeniden yazılmalı; onların kaderi, Türk milletinin onurunun bir parçası olmalıdır.
MİSAK-I MİLLİ NEDİR?
Misak-ı Milli Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşmuş olan yeni düzen içerisindeki Osmanlı Devletinden kalan topraklarda yaşayan Türklerin yaşadıkları bu toprakları ve yaşadıkları alanlarını çizen sınır olarak tanımlanmaktadır. 17 Şubat 1920 yılında kamuoyuna açıklanan sınırlar Misak-ı Milli sınırlarıdır.
Bu sınırlar Son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından açıklanmıştır. 28 Ocak 1920 yılında ise kabule dilmiştir. Başta Mustafa Kemal olmak üzere vatanperver subay ve milletvekillerinin diretmesi ile mecliste açıklanmıştır.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında yeni bir düzen oluşmuştur. Türklerin yaşadıkları alanların sınırlarını çizmek amacı ile açıklanan metin Misak-ı Milli olarak açıklanmaktadır. Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından alınan ve Türk Siyasi Tarihinin dönüm noktası olan kararlardan birisi de Misak-ı Milli olmaktadır.