
Askere gitmemden 2 ay kadar önce fırsatını bulduğum doğru bir anda Headwaiter’imiz Altay beyden bir ricada bulunmuştum. Askerde orduevine girebilme olasılığımı arttırmak adına faydalı olacağına inandığım servis bilgimi pekiştirmek için ve iki yıllık servis tecrübemin yanında hiç bar bilgimin olmamasından dolayı, benim transferimi yapıp yapamayacaklarını sormuştum. En azından bu şekilde iki ay da olsa biraz barı ve kokteylleri görüp öğrenebilirim diye düşünmüştüm.
“Bir bakalım ne yapabiliriz” dedi. Birkaç gün sonra da Mr. Lehman ile konuştuğunu ve onaylandığını bildirerek beni ‘Roof Bar’a transfer ettiler.

Roof Bar çok güzel bir konuma sahipti ve güzel bir bardı. Eşsiz bir boğaz manzarasına sahipti ve duvarları parça parça dekoratif olarak göz alıcı Kütahya çinileri ile kapanmıştı. Büyük bir Amerikan Barı vardı. Bar Supervisor olarak Mr. Stinger görev yapmaktaydı. Bar Captain olarak da Garbis Takesyan ve Marko Kastoryano çalışıyordu. Anılarımı süsleyenler arasında Barmen Osman Kazancı, sahnede Başar Tamer, Nil Demirhan orkestrası var. Barmen Osman Kazancı müthişti… Görebileceğiniz en estetik ve donanımlı Barmen…
Otelde konaklayan misafirler ve de şehirden gelen yerel misafirler her akşam barın hınca hınç dolmasına sebep oluyorlardı.
No, Thank You!
Orada bulunduğum kısa dönem içerisinde, hem kokteylleri ve hem de içki çeşitlerini öğrendim. Bir gün barda oturan bir misafire Barmen bir içki daha isteyip istemediğini sordu, misafir de bir mimik ile jest yaparak, “No, thank you” dedi.
Barmen’’miz de, “Certainly Sir” diyerek, aldı eline shaker’ı ve bir takım içki doldurup, bol buzla çalkalayıp bir kokteyl bardağına doldurarak ve süsleyerek misafire ikram etti.
Misafir şaşırdı ve ingilizce “nedir bu” dedi. Barmen’imiz de “Your No thank you Cocktail Sir” deyiverdi hemen. Ve menüyü açıp kokteyller kısmında “No, Thank You” yazan kokteyli gösterdi. Adam güldü ve “Nice Trick” dedi, içkisini de içti. Daha sonra öğrendim ki bu kokteyli Mr. Stinger menü’ye koymuş ve onun uygulaması imiş. Her çalıştığı bar’da menüye bu kokteyli koyarmış.
Oryantal Dansçımız Gül Pınar, Şadırvan programından sonra Roof’ta da sahne alırdı. Bazen özel davetlere de Roof Bar açılır ve hazırlanırdı. Cocktail partiler, yemek öncesi toplanmalar gibi olaylar için. Yıllar sonra, ben kendi nişanım için de burayı tutmuş ve nişanımı burada yapmıştım. Ona da bu makalemde yer vereceğim birazdan.
Gece üç gibi Bar kapanırdı ve bar ekibi bazı günler işten sonra Beyoğlu’ndaki Yeni Melek sineması sokağında Remzi beyin mekanında kağıt oyunları oynamaya giderlerdi. Mr. Stinger de oyun hastası, bir süre sonra beni de alıştırdılar, biliyordum kağıt oyunlarını ama seyrediyorum, bir akşam bir masanın dördüncü kişisi gelmedi Remzi bey oynamak istermisin dedi, olur dedim katıldım.
Hand Remi oynuyorlardı, masada iki erkek bir bayan vardı. Bayana avukat hanım diyorlardı. Sabahın ilk saatlerine kadar oynadık. Şanslıydım, çok kazandım… Avukat hanım bütün paramı aldın taksi param kalmadı beni eve bırak dedi, Levent’te oturuyormuş ben de bıraktım. Bu şekilde iki ayımı geçirdim ve askerlik zamanı da geldi çattı.

Ver elini Amasya 6.cı Er Eğitim Tugayı
30 veya 40 günlük askerdim daha…
Bir gün Eğitim alanına bir Jeep geldi bir subay elinde megafonla bir anons yapmaya başladı… Baktım adam benim ismimi söylüyor. Bir garip oldum. Eğitim yaptıran onbaşı, “Seni çağırıyorlar, git” dedi. Ben de telaşla seke seke gittim o yöne doğru, daha doğru dürüst selam vermeyi bile bilmiyorum.
“Atla arabaya” dedi Subay ben de bindim. Bir binanın önüne gittik, subay kapıyı çaldı, içeri girdik, çakı gibi bir selam verdi Subay, ben ise şaşkın elimde koca bir tüfek ne yapacağımı bilmiyorum. Eğitimlerde öğrendiğim kadarıyla tüfeği göğüs hizama kaldırıp, selam dur pozisyonuna geçtim.
General halime gülmeye başladı, “indir şu tüfeği” dedi, Gelen Teğmen’e, “Yüksel, bu çocuğu al yarın senin Saraydüzü orduevine götür, Seyit binbaşıya teslim et, orada kalsın” dedi.
Orduevi yeni açılıyordu, ertesi gün de bir davet vardı. Toparlanıp orduevine gittik. Yüksel Teğmen, Seyit Binbaşı ile konuşup beni tanıttı, binbaşı da astsubayı çağırıp oraya tayin olduğumu anlattı. Koğuşa çıkarıp bir yatak gösterdiler. Yerleştikten sonra orduevine gittim ve, binbaşı da ertesi günün açılış günü olduğunu ve de büfeye giderek yardımcı olmamı söyledi. Ast subay beni mutfak bölümüne götürdü. Buradaki düzen bir otel düzeninden biraz daha farklıydı. İsimlendirmeler de öyle. Mutfak girişi sağda soğuk yiyecek ve içecek büfesi, sol bölümde bulaşıkhane ve mutfak, ortada çay ocağı olan bir alandı.
Büfe sorumlusu Zeki isminde bir erdi ve son 15 günlük bir askerliği kalmıştı. Bir de Tireli Ercan isimli bir arkadaş vardı. Ertesi gün bir şekilde koşturmaca ile açılış yaptık. Sivil halk da davet edilmişti bu açılışa. Ben fazla müdahale etmeden ufak tefek işlere yardımcı oldum. Resmi olarak açılıştan bir gün sonra iş başı yapmış oldum aslında.
Mutfakta sivil aşçı Mustafa usta, yardımcı olarak er Enver usta ve iki bulaşıkcı vardı. Çay ocağında Uğur ve Apo vardı. Büfede Zeki, ben ve Ercan vardık. Zeki kısa süre sonra terhis oldu Ercan’la ben kaldık. Sorumluluk bana verildi. Bütün alınan yiyecek ve içecekler büfeye zimmetleniyor, hesaplar Büfede toplanıyor, her ay başı sayım yapılıp hesap görülüyordu.. Hafta sonları sivil halk da geliyor çok yoğun geçiyordu. Yoğun günlerde tüm adisyonları masa numaralarına göre ben açıyor, hesaplayıp, tahsilatı da ben yapıyordum. Oteldeki tecrübeler işe yarıyordu.
Salonda bir de orkestramiz vardı. Piyano’da Misel isminde biri vardı, çok iyi bir piyanistti, terhis olduktan sonra İstanbul Gelişim orkestrasinda çalmaya başlamıştı. Bir Misel daha vardı o da gitar çalardı. Amerika’da eğitim almış bir müzisyendi. Amerikan Folk şarkıları söylerdi, diğer gitaristimiz belki hatırlayacağınız bir isimdir. Yalvaç Ural. Daha sonraları yazdığı kitaplarla özellikle çocuk kitapları ile ünlenmişti. Baterist Vural vardı… Kısacası güzel bir orkestraydi.
Kısa dönem asker olan ünlüler de gelirdi. Güneri Tecer mesela hafta sonları Türk Sanat müziği sunardi. Yusuf Sezgin de kısa dönem askere gelmişti. O da sahnede bir şeyler yapmaya çalışırdı. Eşi Selma Güneri sık sık Tugay Komutanını eşinin sağlığını, sihhatini sormak için arayınca, komutan bir gün kızıp onu azarlamıştı. “Bana bak, binlerce askerimin karısı her gün arayıp kocasını bana mı soruyor, söyle eşine bir daha aramasın”
Ordu Evi binası enteresan, mimarisi aynı Hilton gibiydi. Kibrit kutusu gibi. Girişte resepsiyon ve üst düzey konuk odaları vardı . Solda restaurant ve giriş lobby’si… Sonraları oraya bir Bar düzeni vermiştik, daha sonra restaurant, restoran sonunda yedek subayların kaldığı bir otel bölümü vardı.
Ordu evi arazisinin sağ tarafında ise muvazzaf subayların konutları vardı. Orduevi müdürü Seyit binbaşı o konutlarda kalırdı. Şanlıurfa’lı bir Eşi vardı, beni severdi, bazen çiğ köfte yapmaya büfeme gelir benim tezgahımda çalışırdı. En temiz yer senin burası derdi. Salonda şef olarak Necati vardı. O da Tarabya otelinde çalışmıştı.
Orduevinde Protokol Servisi
Hatıralarımda kalan bir de tatbikat olmuştu, NATO bünyesinde idi galiba , yabancı subaylar da gelmişti. İlk gün bir hoşgeldin daveti verilecekti. Genelde bizimkilerin bildiği işler değildi. Seyit binbaşı “ne yapacağız, nasıl birşey yapmak gerekir” diye sordu. Ona kaç tane General düzeyinde kimse olduğunu öğrenmesini söyledim. “Bu sayıya göre bir baş masa yaparız ve protokol bir servis düzeni alırız” dedim.
Takım elbisemin yanımda olup olmadığını sordu… Vardı, yanımda ne hikmetse takım elbise bile getirmiştim. “Var” dedim. Necati Şef’i çağırdı, “kumanda bunda siz o ne derse onu yapın” dedi. Allahtan bizim şef çok bozulmadı bu işe…
Girişte bir kokteyl alanı hazırladık. Mutfağa kanepeler ve sıcak atıştırmalıklar hazırlattım. Bar kurdurttum, içecekleri dizdik , birkaç değişik kokteyl hazırladık… Roof Bar’daki son aylar işe yaramıştı.
Çok güzel geçti. Restaurant’da baş masaya generalleri aldık , ortada bizim Tugay Komutanımız, salona servis için gerekli talimatı verdim. Bizim Hilton’da Rotary yemeklerindeki koordineyi sağlayan Orhan Captain gibi hissettim kendimi bir an, şimdi Orhan Captain ben olmuştum. Ona göre salona da talimat vermiştim. Mutfağa tarifini vererek Demi Glace sos yaptırmıştım, ana yemek otelde flambe olarak yaptığımız en sevdiğim yemeklerden biri olan “Steak Diana” idi. Yani mantar soslu bonfile.
İşaretimle servis başladı… Süresi geldiğinde yine işaretimle boşlar kaldırıldı. Necati Şef baş masayla ilgileniyordu, gözü bende, garsonların gözü de Necati’deydi. Süper bir servis çıkardık. Tüm gece ve servis bittiğinde Seyit binbaşı topladı personeli, tebrik etti, beni de mutfak ve servisten sorumlu kişi ilan etti.
Bu tempoyla iki senem geçti. Terhis oldum İstanbul’a geldim. Bir kaç gün dinlendikten sonra da Otele gittim. Personel müdürü Avni bey hala oradaydı, askerliğim bitti döndüm dedim. Telefon etti ve Maitre D’hotel’i çağırdı. Mr.Lehman ayrılmış ve sanırım ülkesine dönmüştü. Yerine Mr. Lobecke isminde biri gelmişti. Avni bey, Lobecke’ e “Al adam istiyordun al sana adam, komi olarak kullan” dedi. O arada ben araya girdim, “Avni bey yanılıyorsunuz, ben garson olarak askerlik için ayrıldım, garson olarak başlamam lazım” dedim.
Şaşırdı ama doğru söylüyordum ve Garson olarak başlamam için onay verdi. En son nerede çalıştığımı sordu, Şadırvan olduğunu söyleyince de beni yine Şadırvan’da başlattılar. Büyümüştüm, olgunlaşmıştım. Headwaiter’imiz Altay bey, ve Captain Orhan bey hala Şadırvanda idi. Değişiklik olarak meşhur Ferdi Özbeğen ve orkestrası başlamıştı Şadırvan’a.
Geri kalan herşey hemen hemen aynıydı… Bazı garsonlar yer değiştirmişti, rutin bir tempoda çalışıyorduk. Bir süre sonra usta garsonlarımızdan Azamet bey ve Hamdi bey Captain oldu. Daha sonra Cemal Çileçeken de captain oldu. Şadırvan’a yurt dışından da show sanatçıları gelmeye başlamıştı. “Ink Spot” isminde bir Amerikan müzik gurubu gelmişti, solist sanki “Louis Armstrong”… İnanılmaz bir ses… Pottasi diye biri daha gelmişti sahnede sihir numaraları yapardı, kartlarla vs.
Bir süre sonra Fantastica isimli bir gurup geldi. Kalabalık bir guruptu , ilk gösterileri Adem ile Havva gösterisiydi. Adeta çıplak sahneye çıkarlardı, önlerinde bir incir yaprağı dans ederlerdi, sonunda Yasak elmayı yiyip cennetten kovulurlardi, daha sonra birkaç sansasyonel show daha yaptılar. Tüm İstanbul duymuştu sanki. Salon full kapasite doluyordu.Rezervasyonlar durmuyordu, gösterileri süresince çok iyi iş yapmıştık. Bizden sonra Atina Hilton’a gitmişlerdi. Hala onlar var diye gelenlere Atina’da sahne aldıklarını söylüyorduk… Oraya gidenler bile oldu diye de duyduk..
Hilton’da Nişan ve Sonrasında Sürgün

Bu arada geceleri işten sonra Beyoğlu gezmeleri başlamıştı. Otelcilik hayatı ile gelen şeylerden biri de (en azından o dönemlerde) gece hayatı alışkanlıkları oluyor. Bir süre sonra da aile baskısı ile benim de daha düzenli bir hayatım olmasını istemelerinden dolayı ablamın da araya girmesi ile Suzan’la Divan pastahanesinde tanıştım. Suzan çekimser kalsa da ısrarla üzerine gittim ve bir süre sonra da nişanlanmaya kararı verdik.
Nişan için annemin zamanında aldığı lastikotin smokinlik kumaş vardı. Beyoğlu’ndaki bir terziye smokin siparişi verdik. Nişan gününden bir gün önce Cumartesi günü terzi son retuslar için çağırdı.
Bu arada nişanım için otelin Banquet Office’i ile anlaşmış ve idarenin de onayı ile Roof Bar’da nişan organizasyonum için tüm gerekli işlemleri tamamlamıştım. Nişan Gündüz olacaktı ve alkolsüz, meşrubatlı çay partisi gibi bir konseptte idi… Tabii ki Nişan pastası da kesilecekti.
Pazar günü Nişanım olduğu için, Cumartesi Headwaiter Altay bey’den son hazırlıklarımı da tamamlamak için izin almıştım…
Bilmediğim bir ayrıntı ise şu… Cumartesi akşam Şadırvan dolmuş ve normalinden çok iş olmuş, serviste sıkışmışlar. Mr. Lobecke Altay bey’e kızıp neden sıkıştıklarını, adam eksikliklerinin normalde olmadığını sorunda ca Altay bey kaçamak bir cevap vermiş ve benim işe gelmediğimi söylemiş… Oysa ki izin verilmişti… “ Biliyorsunuz yarın nişanı var herhalde hazırlıklarını bitiremedi” demiş.
Şadırvan ekibi hergün saat 17.00’de işbaşı yapar, Pazar günü ise 16.00’da gelip Salonu hazırlayıp nişanıma gelmeleri üzerine anlaşmıştık tüm ekip arkadaşlarımla…
O gün Mr. Lobecke emir vermiş, “kimse nişana gitmeyecek, nişana gideni cezalandıracağım” demiş. Benim bunlardan haberim yok. Ertesi gün erken gittim smokinim, gıcır gıcır ayakkabılarım… Roof Bara çıktım, baktım hiçbir hazırlık yok. En azından salon düzeni, bar falan hair olmalıydı…
Roof Bar’ın karşısında da Roof Restaurant yapılmıştı, Şadırvan katındaki Terrace Restaurant yerine, Terrace Restaurant da Balo Salonu olmuştu. Restaurant garsonlarından Yavuz geldi, “Jirayr seni çağırıyorlar gel” dedi. Gittim…
Restauranta Mr. Lobecke, Özben bey, Ohannes bey, Emanuel bey ( Asistan Yiyecek ve İçecek Müdürü) yemek yiyorlar. Lobecke benimle dalga geçiyormuşçasına “ Ooo Mösyö Jirayr, smokinin çok şık, Headwaiter mı oldun” dedi. Ben de birşeylerin ters gittiğini anladım ama “Daha değil, ama inşallah bir gün” diye cevap verdim.
Sinirlenip dün akşam niye işe gelmediğimi sordu… Ben de Altay bey’den özel izin aldığımı dile getirdim… “hayır almamışsın, çok iş olmuş ve sıkışmışlar” dedi hiddetle… Ve devam etti… “Ben de senin nişanına hiçbir eleman vermiyorum, kendi başına konuklarını ağırla bakalım şimdi” dedi.
Otelde davetler için kontrat yapılır ve bunun için ziyafet emri çıkarılır. Benim de normalde otel personeli olmamın haricinde o günkü organizasyon için müşteri gibi, bir kontratım var… Kontratta ziyafet müdürünün ve benim de imzam var….
O tavrının karşısında bir an çok sinirlendim… “Excuse me, Who are you? (Pardon siz kimsiniz), You can no give this decision, I am a guest in this hall at this moment (Bu kararı veremezsiniz, şu anda bu salonda müşteriyim ben)“ ve cebimden kontratı ve ziyafet emrini çıkarıp gösterdim, sırtımı dönüp çıktım. Asansörler önüne gidip çağırma butonuna bastım. Arkamdan koşarak Emanuel bey geldi , “Jirayr nereye gidiyorsun” dedi. “417 numaralı odaya gidiyorum” dedim. 417 genel müdürlere tahsis edilen odaydı. G.M. Pazar olduğu için ofisinde olmaz. Emanuel bey bu olayın nelere sebep olabileceğini anlayacak kadar tecrübeliydi… “Sakin ol ben halledeceğim” dedi.

Nişanımız derleme toplama bir ekiple Captain Garbis Takesyan yönetimiyle yapıldı. Şadırvan personeli Mr. Lobecke korkusuyla gelemediler, sadece Orhan Captain ve garson Hristo uğrayıp kısa bir tebrik yaptılar.
Ertesi gün bir ‘memorandum’ geldi… Şadırvan’dan, Bosphorus Terrace’a transfer edilmiştim…. Bosphorus Terrace sabah, öğlen ve akşam servislerine açık Popüler Price Restaurant (PPR) sınıfı lobby katındaki bir restaurandi. Aşırı kalabalık olan, yerli ve yabancı müşterisi bol olan bir yerdi.
Nişan sonrası üzücü bir durumdu ama tecrübe katmaya devam eden bu yolculukta bana ileride çok faydalı olacak bir ‘ceza’ydı bu da…
- Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 16Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 16 Bizim yaşlarda bazı… Daha fazla okuyun: Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 16
- Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 15Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 15 Kartalkaya Yangını ve… Daha fazla okuyun: Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 15
- Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 14Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 14 Bence herkesin çalışma… Daha fazla okuyun: Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 14
- Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 13Yeni bir yıla daha girdik… Her geçen gün, sektör farklı… Daha fazla okuyun: Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 13
- Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 12Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 12 Anılar, yazımın yeni… Daha fazla okuyun: Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 12
- Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 11Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 11 İnsan beyni ilginç…… Daha fazla okuyun: Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 11
- Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 10BİR ZAMANLAR HİLTONDA – Bölüm 10 Bir önceki bölümde belirttiğim… Daha fazla okuyun: Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 10
- Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 9Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 9 Otel personelinin yemekhanesi… Daha fazla okuyun: Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 9
- BİR ZAMANLAR HİLTON’DA – Bölüm 8Askere gitmemden 2 ay kadar önce fırsatını bulduğum doğru bir… Daha fazla okuyun: BİR ZAMANLAR HİLTON’DA – Bölüm 8
- BİR ZAMANLAR HİLTONDA – Bölüm 7BİR ZAMANLAR HİLTONDA – Bölüm 7 Terfiden sonra bana bir… Daha fazla okuyun: BİR ZAMANLAR HİLTONDA – Bölüm 7
- Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 6Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 6 Yıllar hızla akıp… Daha fazla okuyun: Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 6
- BİR ZAMANLAR HİLTON’DA – Bölüm 5 Hilton’da Şadırvan Geceleri…BİR ZAMANLAR HİLTON’DA – Bölüm 5 Hilton’da Şadırvan Geceleri… Yiyecek… Daha fazla okuyun: BİR ZAMANLAR HİLTON’DA – Bölüm 5 Hilton’da Şadırvan Geceleri…
- BİR ZAMANLAR HİLTONDA – Bölüm 4BİR ZAMANLAR HİLTONDA – Bölüm 4 Hilton‘un Derinliklerinde: Oda Servisi… Daha fazla okuyun: BİR ZAMANLAR HİLTONDA – Bölüm 4
- Bir Zamanlar Hilton’da: Jirayr Zagikyan’ın Anıları – Bölüm 3Bir Zamanlar Hilton’da: Jirayr Zagikyan’ın Anıları – Bölüm 3 Teşekkür… Daha fazla okuyun: Bir Zamanlar Hilton’da: Jirayr Zagikyan’ın Anıları – Bölüm 3
- Bir de Komi mi Olacağım? Hilton’da 27 Yılın Başlangıcı / Bölüm 2Bir de Komi mi Olacağım? Hilton’da 27 Yılın Başlangıcı /… Daha fazla okuyun: Bir de Komi mi Olacağım? Hilton’da 27 Yılın Başlangıcı / Bölüm 2
- Bir Zamanlar Hilton’da: Jirayr Zagikyan’ın AnılarıBir Zamanlar Hilton’da: Jirayr Zagikyan’ın Anıları Hotel Gazetesi olarak, siz… Daha fazla okuyun: Bir Zamanlar Hilton’da: Jirayr Zagikyan’ın Anıları