BİR ZAMANLAR HİLTONDA – Bölüm 10
Bir önceki bölümde belirttiğim gibi 73’te Captain olmuştum… Her iş yerinde olan şeyler oluyordu tabii… Benim adıma sevinen ‘Hakketmiştin, Tebrikler’ diyen de vardı, buruk bir şekilde zoraki tebrik ettiğini hissettiklerim de, ve hatta hasetle bakanlar da vardı…
Sizin Ceket Sadece Bana Uyuyor diye…
Yeni pozisyon başlangıç günümde, çamaşırhaneden Captain kıyafeti almaya gittim. Yeni bir ceket yoktu ancak, bana uygun ölçülerde ayrılmış olan Handan beyin ceketi vardı ellerinde. O günlerden çok sonraları, birgün Taksim’de Handan beye rastlanmıştım. “Tebrik ederim oğlum terfi etmişsin” demişti kalender bir ses tonuyla. Ben de “sayenizde efendim” demiştim. Handan bey ise, “yok oğlum sen hem iyi bir garsondun hem de hızlı düşünen çözüm odaklı biriydin, ve hak ettin” demişti.
Benim yine o meşhur espirilerimden birini yapasım tuttu. “hayır efendım siz ayrildiktan sonra, baktılar ki sizin ceketiniz sadece bana uyuyor, mecburen beni terfi ettirdiler” dedim. Gülüp sırtımı sivazlamisti o gün.
Terfimden kısa bir süre sonra beni yine Room Service’e transfer ettiler. Nedenini anlayamadım o aralar, yine bir nevi işe başladığım yere dönmüştüm. Room Service Headwaiter’i İsmail bey emekli olmuştu, yerine Şemsi Güler gelmişti, Necmi Captain idi hala oradaydı, İdris Eminli ordertaker’liğe devam ediyordu yani kısacası, yaş ortalaması 40 – 45 olan garsonlar Durmuş, Asal, Recep, Osman halen çalışıyorlardı ve ben de Captain olarak aslında onların yanında çocuk gibi kalıyordum.
Başlangıçta personel bu olayı yadırgadı ama her ne kadar aynı pozisyonda olsak da hem yaşca büyük hem de tecrübeli olan Necmi Captain birgün topladı tüm ekibi ve benim pozisyonuma ve bana saygısızlık eden olursa karşılarında olacağını belirtti. Onure oldum ve sevindim bir yandan da…
Otelde Tadilat ve Değişiklikler
Kısa zamanda ekip alıştı bu düzene. Özellikle Alver ve Recep beni destekliyorlardi. Bu arada otelde Sendikal faaliyetlerde kutuplaşmalar baş gösterdi. Türk İş’e bağlı Oleyis sendikası otelde söz sahibi olan yetkili sendikaydı. Türk İş’i yetersiz bulan bir grup çalışan da, Disk’e bağlı Turizm İş sendikasına geçmişti. Otelde dile getirilmeyen sessiz bir sıkıntı kol geziyordu, ve içeride kişilerin birbirleri ile ilgili düşüncelerini, birbirlerine bakışını da içine alan değişiklikler yaşanıyordu. Bu arada yıllarca her kesimden ünlüyü, iş adamını ağırlayan o güzelim Şadırvan’ı da kapatmışlardı. Yönetimin kararı doğrultusunda o alana Kumarhane yapılıyordu.
Roof Bar’ı da kapatmışlardı ve ‘Cloud 9’ isimli bir diskoya çevirmişlerdi. Roof Bar’ın duvarlarındaki bakmaya, dokunmaya kıyamayacağınız o harika Kütahya çinilerini üzerinde boya geçip, üzerini kapatarak mahvetmişlerdi.
Roof Bar kapanınca da orasının personeli diğer bölümlere paylaştırılıp kaydırılmıştı. Meşhur bar Captain Garbis beyi de Order Taker olarak Room Service atamışlardı. Garbis bey mükemmel seviyede İngilizce ve Fransızcasıyla, oda servisini arayan misafirlere karşı veya mesai arkadaşlarına karşı nezaketiyle herkesin gönlünde taht kurmuş ve Room Service’e damgasını vurmuştu. Telefonla sipariş veren misafirlerden bile övgüler alıyor, otelden ayrılışlarında bu misafirler özel olarak zarf içinde Garbis beye özel bahşiş (tip) yolluyorlardı.
Yoğun Ziyafet Hizmetleri
Zaman içinde Barlardan sorumlu Süleyman bey Handan’ isimli bir personelimizle evlenip otelden ayrılınca yerine geçecek kişi için imtihan yapıldı ve Vefa Zat yeni Bar Supervisor (*** Vefa Zat, Barlar ve Kokteyller kitabını 1997 yılında yazmıştır) oldu .
Garbis beyin çalışma şeklini ve de bilgisinin derinliğini daha öncelerden beri gözlemlediğimden, neden imtihana katılmadığını ve olası hakkından vaz geçtiğini sordum bir gün. Bana, “Oğlum hattımızi bilmemiz lazım… Askerlik gibi düşün, ne çok önde, ne de en arkada olacaksın. En iyisi orta sırada olmamız” demişti. Ben ise, “Size katılmıyorum, ben ileride daha da ön sıralarda mutlaka olacağım” demiştim. Ve zaman içinde o günler de geldi… Ve o ön sıralara da geçtim.
Bu arada otelin Ziyafet Bölümü çok hareketlenmisti. Balo Salonunda neredeyse haftanın 7 günü bir davet veya organizayon vardı. Bunun haricinde, yaz günlerinde havuz başı partiler, meşhur bahçe alanlarımızda ise garden partiler de iyice hızlanmıştı. Ben otele başladığım zamanlarda, bir ziyafet birimi olmadığından bir davet olduğunda diğer birimlerden karma bir ekip yapılıp davetlere hizmet verilirdi. Davetler bu şekilde yoğunlaşınca ‘extra garsonlardan’ bir Balo Salonu ekibi kuruldu. Bu ekibin başında sorumlu olarak, Headwaiter Mehmet Işık, Captain Hüseyin Duman bulunmaktaydı. Çalıştırılan Extra Garson ekibi her ay en fazla 20 gün çalışmaktaydı. Fazla iş olmayan zamanlarda ise bilgilerini ve pratiklerini pekiştirmek amacı ile diğer bölümlerde çalıştırılıyorlardı ve eğitiliyorlardı. Bu bizler için de kolaylık olmuştu, yeni bir personel alınacağı zaman artık dışarıdan adam aramaya gerek kalmıyordu ve extra personel içinden seçilenler ana kadroya alınıyorlardı. Bu sistemile ana personel kadrosuna geçenlerden bile yıllar içinde otellerin yiyecek içecek müdürlüğüne kadar yükselen arkadaşlarımız olmuştu tanıdığım.
Room Service koridorunun solunda servis bar, yan koridorda otelin tüm pastalarının, ekmeklerinin, tatı çeşitlerinin, kısacası hepsinin hazırlandığı pasta imalathanesi bulunmaktaydı… Yan koridorun sonunda ise daha önce bahsetmiş olduğum, personel yemekhanesi olan Çamlıca bulunmaktaydı. Unutamadığım bir anımdan daha bahsedeyim sırası gelmişken: Şadırvandaki komilik günlerimde şefim adisyonu verip, “Hemen git Creme de Menth Frappeyi al gel” demişti. Ben de Mutfağa gittim sordum. Mutfakta Bedri usta “oğlum bu tatlı bir üründür burada olmaz sen pastahaneye git” demişti. Koştum Pastaneye… ama onlar da böyle bir tatlı yok demişlerdi. Tam oradan çıkıp salona dönecekken köşede olan servis Bara uğrayıp barmen Ahmet’e sormuştum belki o bilir bunun ne olduğunu ve nereden temin edebileceğimi diye. Ahmet gülerek “buradan” demişti ve bardağa Nane likörü koyup içine de kırık buz koyup vermişti “Creme de Menth frappe budur” diyerek…
Hilton Otelinde Grev
O yıllarda otelde çalışan personelin departmanlarına göre ayrıştırılmış iki türde maaşı vardı. Ön Büro, kat hizmetleri ve yiyecek ve içecek servis hizmetleri verenlerin maaşları ödemelerde alınan servis ücretleri hesaplanarak pozisyonuna göre belirlenmiş puanına göre hesaplanır, çalıştığı gün sayısına göre ödeme yapılırdı.
Teknik Serviste, mutfakta, bulaşıkhanede, bahçe işlerinde çalışanlar ise sabit maaş alanlardı. Bu sistemsel farklılık ve maaş düzeni zaman zaman iki ayrı maaş statüsü olan bu birimler arasında gerginliklere sebep olurdu. Bu arada oteldeki sendikal faaliyetlerin iki ayrı sendika üzerinde dönmesinden dolayı da arada gerginlikler olmaktaydı. Sendikal haklar olarak alınan ikramiyelerimiz vardı. Üç ayda bir ek maaş dolayısı ile de yılda dört ikramiye verilmekteydi.
Yine bir ikramiye alma gününe yakındık… Otelin Genel Müdürü de yeni ayrılmıştı. 1974 yılı Haziran ayıydı hatırladığım kadarıyla ve şu anda ismini hatırlamadığım yeni bir Genel Müdür gelmişti. Yeni Genel Müdür gençti… Daha 30’lu yaşlardaydı. Muhasebe ile yaptığı tanışma toplantısında kendisi bilgilendirilmiş , oteldeki sendikal ayrışma anlatılmış, ikramiyenin sadece Oleyis üyesi çalışanlara verilmesi gerektiği, Oleyisten ayrılıp Turizm İş sendikasına geçenlere ise ikramiye verilmemesi gerektiği söylenmiş, bu hususta bir memorandum (tebliğ) yayınlaması tavsiye edilmiş. Yeni Genel Müdür de onların tavsiyesi ile memorandumu yayınlamıştı. Memorandum Personel yemekhanesi koridorundaki bildiri panosuna asılmıştı. Gerginlik artıyordu, Turizm İş sendikasi ile görüşüldü ve o akşam iş çıkışı saat 01:00 civarı Beyoğlu’ndaki Turizm İş binasında toplanılmasına karar verildi.
Turizm İş’e geçenler çoğunlukla Ön büro ve yiyecek ve içecek personeliydi. Maktu aylıkcılar çoğunlukla Oleyis sendikası üyeleriydi. 25 kişi kadar Turizm İş binasında toplandık ve aynı sabah direniş kararı aldık. Turizm İş başkanı Turgut Gokdere’ye sormuştum. Bu hareketimizin kanuni karşılığı ne olur demiştim. Bana özgür iradenizle bir eylem yapıyorsunuz, bu yasal değil, belli yaptırımları da olabilir demişti, ama bu sizin haklı mücadelenizi durdurmamalı demişti.
O sabah direnişi başlattık, bazılarımız personel giriş kapısı önünde, bir kısmımız otelin müşteri kapısı önünde işbaşı yapmaya gelen arkadaşlarımıza olayı anlatıp işe gitmelerini önlüyorduk. Gün ağardığında otelin önündeki çim alanı doldurmustuk. Genelde ön büro, servis ve kat hizmetleri personeli çimenlik alandaydı. Haber hızla yayılmış basın da gelmişti… Ertesi gün gazetelerde “Hilton’da işçiler yeşil çimen hareketi başlattı” manşetleri ile yazılar çıktı. İçeride kalan müşteriler için direnişte olmayan bir gurup personel hizmet vermeye çalışıyordu. Otelde konaklayan ve tura çıkan yabancı konuklar bize zafer işareti yapıyorlardı. Bu arada yeni atanan Genel Müdür sinir krizleri geçiriyor bana nasıl böyle bir hata yaptırdınız diye sormaya başlamıştı. Kısa sürede otelden ayrıldı ve Atına Hilton’dan tecrübeli bir yönetici olan Mr. Rickenbacher Genel Müdür olarak İstanbul’a atandı. Kendisi zor bölgelerinin müdürü olarak ün yapmış bir müdürdü.
Direniş günlerine dönelim… Hilton’un efsanevi muhasebe müdürü Ekrem Çolakoğlu alana gelip ağlamaklı bir şekilde “evlatlarım sizi çok seviyoruz, lütfen bitirin bu direnişi, söz veriyorum her şeyi halledeceğiz” diyordu. Duyumlarımıza göre emniyete de bilgi verilmişti ve sert müdahale etmeyin, sadece eylem yapanların güvenliği için önlem alın talimatı verilmiş. Oleyis sendikasinin başkanı Kemal Akar’di, geçmişte bir süre otelde komi olarak da çalışmıştı. Bana haber yollamıştı görüşmek için. Bir ara gittim, “Jirayr kardeşim sen niye katıldın bu direnişe” dedi. Ben de “Arkadaşlarımın yüzde yetmişi direnişte iken ben nasıl katılmam” diye cevapladım ve devam ettim: “Hatta Maitre D’hotel’imiz Kenan Deveci bile direnişte.” Buna karşılık, “Sana hiç haksızlık yapıldı mı bugüne kadar, bak captain bile oldun” dedi. Yine de ikramiyeler konusunda aldığıkları kararın son karar yanlış olsuğunu söyledim. Bunun otel muhasebesinden Nihat beyin önerisi olduğunu ancak karşı çıkmalarına rağmen sendika olarak dinletemediklerini söyledi.
Bizler, bir süre daha hergün piknikteyiz havasında direnişimizi sürdürdük, hatta arkadaşımız Yaşar Kaçamağın düğününü bile çimenler üzerinde yaptık. Sonunda Turizm İş ve otelin anlaşmasıyla direnişi sonlandırdık.
O sene Burgaz adasına yazlığa gitmiştik… Ben Sabah ilk vapurla işe geliyordum, o yüzden biraz gecikmekteydim işe… Sekiz civarı işbaşı yapabiliyorum. Headwaiter Şemsi bey ve Necmi Captain beni idare ediyorlardı. Yine bir sabah o saatlerde işe gittim, kahvaltı servisi devam ediyordu. Hazırlanmış bazı kahvaltı tepsi ve arabaları bekliyordu, garsonlar yetiştirmeye çalışıyordu. İşten önce hızlıca birşeyler atıştırmak için Mutfağa gittim bir kruvasan kaptım ama o sırada kapıdaki kasiyer provokasyona başladı, bu garsonlar yine işi aksatıyorlar, hala direnişte gibi servisi yavaşlatıyorlar diye söylenmeye başladı. Bunu duyan Aşçı Haydar usta tezgahın arkasından elinde bıçakla fırlayıp benim üzerime doğru yürüdü. Ben de bağırdım “kendine gel ne yapıyorsun” dedim. Sesleri fark eden Necmi Captain olayı görünce koşarak geldi ve Haydar ustayı tokatlayıp bağırmaya başladı. Olay kısa sürede yatıştı ama iki sendika arasında gerginlik aslında hala sürüyordu.
Öğle yemek saatinde personel yemekhane koridorunda yemeğe giden iki karşıt gurup karşılaştığında, arbede çıkıyordu zaman zaman. Yine böyle bir talihsiz karşılaşma gününde, ben Room Service’de sipariş alınan camekan bölümünde gelen telefonlara cevap vermeye çalışıyordum . Ve o arbedede Necmi Captain da karışıp müdahale etmişti. Necmi Captaib keldi ve peruk takardı. Bu arbedede peruğu düşmüş, çok sinirlenmiş, dönüp Room Service sipariş alma kabininin camına bir yumruk atmıştı. Kırılan camdan bir parça fırlayıp kaşıma girdi, bir anda akan kan yüzümü kapladı.
Kavga böylece durdu… “Eyvah!!! Çocuk yaralandı” diye bağırmaktaydı Necmi Captain… Aslında çok küçük ve basit bir sıyrıktı kaşımdaki ama fazla kan akmıştı. Acilen Otel doktorunu çağırdılar… Nasrettin Hoca misali, insanlar ne için kavga ediyordu aslında belli bile değildi… “Yorgan gitti. Kavga bitti”
Daha sonra bu konu ile ilgili konuşulduğunda şunu öğrenmiştik. Güvenlik Müdürü, kavga başladığı anda Genel Müdür Mr. Rickenbacher’e polis çağıralım diye bilgi vermiş. Mr. Rickenbacher ise “lüzum yok, biraz kan akınca kavgayı bitirirler” demiş. Tecrübe herşeydir… Adam haklı çıktı. Kaşımın kanaması ile, konu kapandı. O günden sonra karşıt guruplar birbirlerine karşı daha medeni davranmaya başladılar.
Room Service’de Geçen Günler
Room Service’e alışmıştım, ekip de bana alışmıştı. Yoğun sabah kahvaltılarından gelen servis arabalarının boşalmasına dahi komilere yardımcı oluyordum. Yıkanıp gelen takımların silinmesine garsonlara yardımcı oluyordum. Headwaiter Şemsi bey le uyumlu çalışıyorduk. Room Service gece vardiyasında da bir garson çalışırdı. Gece sabaha kadar odalardan gelen içki ve sandwich türü hafif yiyecekler servis edilir, boş zamanlarda sabah erken kahvaltıların hazırlıklarını yapardı. Gece siparişlerini karşılamak için de ufak bir içecek stoğumuz vardı. O stok dolabının Anahtarı bizlerdeydi. Restaurant Captain Namık bey vardı, bazen gündüz vakti gelir, sipariş kabininde oturur bir kadeh viski ver derdi. Alkolü seven bir şahsiyetti. Ayrıca Maitre D’hotel Kenan beyin de ağabeyi idi. Çekinirdim kısacası ve, içkisini verirdim, ama ay sonu sayımlarda açık veririz diye de korkardım. Necmi Captain’e söyledim ve bir sorun olmayacağını söyledi. Servis bar vardı Karagöz Bar’ın arkasında ve Balo Salonuna hizmet ederdi. Necmi Captain oraya gidip bir şişe viski alıp getirdi, “koy bunu dolaba eğer Namık bey arada bir gelirse bu şişeden verirsin” demişti.
Daha sonraları öğrendim ki, Balo salonundaki davetlerde yapılan anlaşmalarda limitli veya limitsiz içki fiyatlı menüler sunuluyordu , davet sahipleri isterlerse kendi yabancı içkilerini getiriyorlardi. Çoğu zaman da artan içkiler geri istenmeyip kalıyordu. Ve acil durumlar için muhafaza ediliyordu.
Kıble ne tarafta…
O günlerde İstanbulda bir İslam konferansı yapılıyordu, CHP & MSP koalisyonu günleriydi. İslam ülkelerinden gelen konuklar kısmen otelimizde kalıyordu,
Akşam servisindeydim. Maitre D’hotel Kenan bey telaşla geldi. “Jirayr gel Balo Salonunda namaz kılmak istiyorlar yerlere halıların üzerine örtüler sereceğiz namaz kılmaları için” demişti. Gittim yanıma iki komi alarak. Balo salonunun bir kısmı boşaltılmıştı örtüleri halıların üzerine yaymaya başladık ve o arada telaşla bir bey geldi. Hatırladığım kadarıyla Fehmi Adak’ti (MSP Milletvekili)
Sağa sola bakınıyordu, sonra yanıma geldi ve “oğlum kıble ne tarafta” dedi. Şaşırmıştım, “bilmiyorum efendim” dedim. Biraz sinirlenerek “nasıl bilmezsin” diye bağırdı. Ben de o şaşkınlıkla “Müslüman değilim efendim, Hristiyanim” dedim.
Allahtan o anda Kenan bey geldi ve araya girdi, Kıbleyi de gösterdi. Sonra bana “oğlum manyak mısın öyle cevap verilir mi, adam milletvekili” dedi. Ben de “ne yapayım, bilmediğim şeye nasıl cevap vereyim” dedim. Kenan bey ise “ben kesin biliyor muyum sanki, tahmini bir yön gösterdim” dedi. Sonradan kontrol ettik, doğru tarafı göstermişiz.
Bunları yazarken aklıma bu olaydan yıllar sonra 1992 yılında başıma gelen başka bir anı geldi. Merit Halkı Palas oteli Heybeliada’da 40 odalı bir otel ve Net gurubu tarafından işletiyordu. O yıllarda, Merit Antique, Halkı Palas, ve de Marmaris Grand Azur otelleri Net Holding tarafından işletilmekteydi. Halkı Palasın müdürü de eski Hilton’lu Metin Erduran’dı. Ben Hilton’dan emekli olduktan sonra, benim boşta olduğumu öğrenmiş ve beni çağırmıştı. Aslında o aramadan kısa bir süre önce Marmaris Grand Azur otelinin Genel Müdürü olan eskiden beri tanıdığım Ömer Ohri de benimle çalışmak istemekteydi ve görüşüp orası ile anlaşmış gibiydim. Metin Erduran bunu öğrendikten sonra aradı ve beni bir kahve içmye davet etti. Bostancı’da oturduğumuz için Halkı Palas bana çok yakın bir vapur mesafesinde… Gittim, görüştük, anlaştık. Yiyecek ve İçecek Müdürü olarak iş başı yaptım. Ömer beyi de atayıp durumu ve neden bu seçimi yaptığımı anlatarak ,özür diledim.
Halkı Palas çok güzel bir oteldi, Merit Antique’den de guruplar bize yemeğe gelirlerdi. Bir öğle servisinde bir gurup yemeğe geldi, yabancı bir gruptu, ama içlerinde bir tane Müslüman konuk vardı biz yemek hazırlıkları yaparken adam bana geldi, ve namaz kılacağını söyleyerek, Kıbleyi sordu. Eski anım aklıma geldi ama kesin olarak bilemiyorum tabii tam yerini. Restaurant bahçe kapısından karşıya bakınca Rum okulu görünüyor, daha önce de biryerlerden o tarafta olduğunu duymuşum sanki… Yönü gösterdim, misafir de namazını kıldı. Metin’e söyledim, gösterdiğim yer doğru mu acaba dedim, o da tam bilmediğini söyledi ve konu kapandı. Günlerden bir gün Patrik Bartolomeus’un bir davet yemeği vardı, yemeğe geldiler, Amerikalı misafirleri vardı, ve yemek sırasında konu nasıl açıldıysa, Metin Patrik’e o geçmişte olan olayı anlattı. Patrik çok kızdı, beni çağırdı , “Jirayr bey sizi kınıyorum, inançlarla alay edemezsiniz” deyip beni azarladı. Özür diledim, aslında alay etmediğimi de söyledim.
Roof Rottisserie açılıyor
Dönelim güncel hikayemize, Hilton’a ve 70’li yıllara…
Oteldeki tadilat faaliyetleri devam ediyordu. Roof Restaurant da tadilata girmişti. Restaurant ekibi diğer bölümlere dağıtılmıştı. Çoğunlukla Bosphorus Terrace a gitmişlerdi çünkü oranın yoğunluğu artmıştı.
Orhan Captain artık Headwaiter olmuştu. Restaurant’taki tadilat bitti… Bölge Yiyecek ve İçecek Direktörü Mario Bonafaccio vardı. İstanbul Hilton’un ilk açılış yıllarında da Istanbul’da çalışmış daha sonra İstanbul’dan Ermeni asıllı bir hanımla evlenip ülkesine dönmüş, zaman içinde de Avrupa bölgesi Yiyecek ve İçecek Direktörü olmuştu. Beraberinde bir servis uzmanıyla İstanbul’a gelmişti. Servis uzmanının adı Signore Giovanni idi…
Yeni Roof kadrosu uzmanın belirlediği sisteme göre şekillenmişti. Bu arada ben de bu kadronun içindeydim yani tekrar Roof’a bir transferim olmuştu. Headwaiter olan Orhan beyin pozisyonu Roof Rotiserrie Manager olmuştu. Ben ve Necati Budan da Captain olarak atanmıştık. Garsonuyla, komisiyle, sommalier’i ile yeni bir ekip oluşturulmuştu. Genç bir ekiptik. Kısa süreli Giovanni’nin eğitimini aldık, bildiğimiz şeylerdi ve sonunda Roof Rotiserrie hizmete girdi. Yeni ekiple kendi iç eğitimlerimizi sürekli yapıyorduk ve bu arada otelin tüm servis kadrosu yoğun bir şekilde çalışıyorduk.
Lobby beş çayları da bizim sorumluluğumuz içindeydi. Orası da çok yoğun bir şekilde çalışıyordu.
Haftanın her günü bir, iki davet de oluyordu. Extra garson kadromuz gittikçe artıyordu. Onlardan da Roof’ta sürekli işte eğitim programları çerçevesinde çalışmaya geliyorlardı. Lalezar bar Lobby’deki yerinde, beş çayı saatlerinde servise hiç yardımcı olmazdı, Supervisor Süleyman bey servise yardımcı olmamaları talimatı aldıkları söylerdi. Vefa Zat döneminde de aynı davranışı sürdürüyorlarlardı.
Barın kıdemli barmenlerinden Cıgır Ahmet lakaplı bir barmen vardı. Bir gün Lobby beş çayı servisimize yanıma gelip benle bir konu hakkında görüşeceğini söyledi. Konuştuk ve yakında bir Headwaiter imtihanı yapılacağını söyledi. Benim de mutlaka katılmam gerektiğini ve terfi etmem gerektiğini, zaten bu organizasyonu yapacaklarını söyledi. Kimlerden bahsettiğini anlamadım. “Hayrola, Beni bu kadar sevdiğinizi hiç tahmin etmezdim” dedim.
Yeni bir Terfi
Bu arada Şadırvan dönemimde çalışma arkadaşlarımdan İsmail Özkılıç Headwaiter olmuştu. Cıgır Ahmet, Maitre D’hotel Kenan Deveci’nin yakında emekli olacağını, günün şartlarında Maitre D’hotel olmaya en yakın adayın İsmail Özkılıç olabileceğine, ben Headwaiter olursam beni destekliyeceklerini filan anlattı.
Aklıma geçmiş yazılarımda anlattığım Şaban Yaşaroğlu Captain’in yaşadığı olay geldi. O kızgınlıkla cevaben “bu sohbeti hiç yapmamış olalım, İsmail benim can dostum, bu konuşma dolayısıyla bir terfi imtihanı olsa bile bu şartlarda katılmam” dedim.
Kenan bey emekli oldu ve beklendiği gibi İsmail Maitre D’hotel oldu. İsmail sert bir karakterdi, ama bu yoğun tempoda o kadar ekibi yönetmek de pek kolay değildi. Restaurant’da Ümit Aksu ve Ayten Alpman orkestrası vardı. Bu arada Sabire Çataltaş isimli bir arkadaş aramıza katıldı. İngilizce, Almanca ve Arapça mükemmel konuşuyordu ve görevi misafirleri karşılayıp masalarına oturtmak ve ilgilenmekti ve işini çok iyi yapıyordu. Misafiri karşılayıp masaya oturtana kadar, nerede ise hiç menü vermeden en pahalı yiyecekleri tavsiye edip siparişlerini alıyordu. Örneğin başlangıç yemeği ızgara Jumbo Karides, ana yemek Chateaubriand gibi…
Aynı zamanlarda otelin genel müdürü değişti ve Engelhardt isimli Alman bir Genel Müdür atandı. Roof müdürümuz Orhan Yesin emekli oldu. Ve bir süre sonra gerçekten imtihan yapıldı. Ben o konuşmayı unutmuştum, aradan da çok zaman geçmişti… Ama ben Headwaiter oldum. Roof Rotiserrie’nin yeni Headwaiter’i artık bendim.
Aradan yıllar geçmişti göz açıp kapayıncaya kadar otele başladığım 64 yılından bu yana… Büyümüştüm, olgun bir yönetici olmuştum. Gelen misafirler beni daha çok tanımaya başlamışlardı. Sevdiğim arkadaşlarımdan Hasan Girgin ve Yaşar Güler de Captain olmuşlardı. Maitre D’hotel İsmail Özkılıç ile konuşup Yaşar Güler ve Hasan Girgin’i Roof’a istedim. Mevcut Captain Budan’ı daha iyi uyum sağlayacağını düşündüğüm Room Service’e transfer ettik. Necmi Captain ise hala Room Service’te idi o dönemde… Bir gün beni çağırdı, ve yanına uğradım. “Sana bir şey söyleyeceğim” dedi. Ben de “buyur abi” dedim. Yıllar önce eski Maitre D’hotel Ohannes bey otelden ayrılırken Necmi Captain’a benden bahsetmiş, ben bu çocuğa hep ters davrandım, ondan uzak durdum, gayrı müslümler birbirlerini kolluyorlar demesinler diye mesafeli davrandım hatta hakkı olan bir puanı bile vermedim, ama sen benden sonra çocuğa göz kulak ol demiş
“Ama benim göz kulak olmama gerek kalmadı sen beni bile aştın, benim şefim oldun” dedi Necmi Captain… Duygulanmıştım… Teşekkür ettim ve “beni mutfakta dayak yemekten kurtardın ya abim” dedim… Gülüştük… Ve o günden sonra yaklaşık on yıl sürecek “Roof Rotiserrie” maceram başladı.
- Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 11Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 11 İnsan beyni ilginç…… Daha fazla okuyun: Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 11
- Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 10BİR ZAMANLAR HİLTONDA – Bölüm 10 Bir önceki bölümde belirttiğim… Daha fazla okuyun: Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 10
- Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 9Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 9 Otel personelinin yemekhanesi… Daha fazla okuyun: Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 9
- BİR ZAMANLAR HİLTON’DA – Bölüm 8Askere gitmemden 2 ay kadar önce fırsatını bulduğum doğru bir… Daha fazla okuyun: BİR ZAMANLAR HİLTON’DA – Bölüm 8
- BİR ZAMANLAR HİLTONDA – Bölüm 7BİR ZAMANLAR HİLTONDA – Bölüm 7 Terfiden sonra bana bir… Daha fazla okuyun: BİR ZAMANLAR HİLTONDA – Bölüm 7
- Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 6Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 6 Yıllar hızla akıp… Daha fazla okuyun: Jirayr Zagikyan Bir Zamanlar Hilton’da Bölüm 6
- BİR ZAMANLAR HİLTON’DA – Bölüm 5 Hilton’da Şadırvan Geceleri…BİR ZAMANLAR HİLTON’DA – Bölüm 5 Hilton’da Şadırvan Geceleri… Yiyecek… Daha fazla okuyun: BİR ZAMANLAR HİLTON’DA – Bölüm 5 Hilton’da Şadırvan Geceleri…
- BİR ZAMANLAR HİLTONDA – Bölüm 4BİR ZAMANLAR HİLTONDA – Bölüm 4 Hilton‘un Derinliklerinde: Oda Servisi… Daha fazla okuyun: BİR ZAMANLAR HİLTONDA – Bölüm 4
- Bir Zamanlar Hilton’da: Jirayr Zagikyan’ın Anıları – Bölüm 3Bir Zamanlar Hilton’da: Jirayr Zagikyan’ın Anıları – Bölüm 3 Teşekkür… Daha fazla okuyun: Bir Zamanlar Hilton’da: Jirayr Zagikyan’ın Anıları – Bölüm 3
- Bir de Komi mi Olacağım? Hilton’da 27 Yılın Başlangıcı / Bölüm 2Bir de Komi mi Olacağım? Hilton’da 27 Yılın Başlangıcı /… Daha fazla okuyun: Bir de Komi mi Olacağım? Hilton’da 27 Yılın Başlangıcı / Bölüm 2
- Bir Zamanlar Hilton’da: Jirayr Zagikyan’ın AnılarıBir Zamanlar Hilton’da: Jirayr Zagikyan’ın Anıları Hotel Gazetesi olarak, siz… Daha fazla okuyun: Bir Zamanlar Hilton’da: Jirayr Zagikyan’ın Anıları