Başlığı ilk gören okurlarımız, turizm ve otelcilik üzerinde yoğunlaşan bir gazetede mandalina yazısının ne işi var diye düşünebilirler. Ancak özelde mandalina genel olarak ise tarım, turizmin tam merkezinde yer alıyor. Nedenini açıklayalım.
Son dönemlerde aşırı betonlaşmadan dolayı birçok turizm merkezimizde toprağı göremez olduk. Tarım alanlarımızı kocaman binalara dönüştürdük. Ağaçlarımızı kestik, tarlalarımızı rant odaklı projelere devrettik. Bunu yapmak kolay, ancak bu yol geri dönüşü olmayan bir yol. Kaybedilen tarımsal değerlerimizi bir daha geri getirmemiz neredeyse imkansız. Bizim bir avuç toprağa dahi ihtiyacımız varken, verimli tarım arazilerinin yok olmasını izlemek insanın içini acıtıyor. Yok olmaya yüz tutmuş değerlerimizin başında Bodrum mandalinası geliyor. Buna yol açan etmen de turizmin ta kendisi.
Mevlana, “Topraktan geldik toprağa gideceğiz”, mühim olan çamurlaşmamak diyor ve insanoğluna bu sözleriyle önemli dersler veriyor. Ama böyle giderse bizler gidecek toprak dahi bulamayacağız. Sözüm doğayı katledip, verimli tarım alanlarını yok edenlere: Çamurlaşmayınız lütfen…
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2016 yılı itibarıyla Türkiye’de ekilen ve dikilen tarım alanlarını 23 milyon 763 bin hektar, çayır ve mera arazileri dahil toplam tarım alanlarını da 38 milyon 380 bin hektar olarak açıkladı. Yine TÜİK istatistiklerine göre son 10 yılda nüfus hızla artarken toplam tarım alanları yüzde 5,22 (2 milyon 113 bin hektar) oranında azaldı. En fazla kayıp, ‘tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerin ekildiği alanlarda gerçekleşti. 2006’da 17 milyon 440 bin hektar olan alan, yaklaşık yüzde 11 azalarak 15 milyon 574 bin hektara düştü.
Peki ne oluyor bu alanlara, neden azalıyor, yerine neler yapılıyor? 2017 yılı Aralık ayının son hafta sonunda Bodrum’da düzenlenen Agro Turizm (Türkçesi Tarım Turizmi) paneline konuşmacı olarak davet edildim. Burada Türkiye genelinde ve Bodrum özelinde tarım ve turizm ilişkisine yönelik görüşlerimi paylaştım.
Bilindiği gibi Bodrum Türkiye’de betonlaşmanın en yoğun olduğu bölgeler arasında. Betonlaşma ilçede çoğunlukla verimli tarım arazileri üzerinde yapılıyor. Bu araziler üzerinde de ağırlıklı olarak hoş kokulu, lezzetli Bodrum Mandalinası Bahçeleri yer alıyor. Bu bahçeler rant ekonomisi yüzünden hızla azalıyor. 1964 yılında dikili bulunan 540 bin mandalina ağacından bugün geriye sadece 40 bin ağaç kalmış. Son yıllarda azalma oransal olarak tavan yapmış durumda.
Bu azalmanın arkasında yatan neden, bahçelerin sökülerek yapılaşmaya açılma niyeti. Bölgede genellikle orta yaş üzeri bahçe sahipleri toprağından ve ağaçlarından vazgeçmek istemiyor ancak yeni yetişen nesil, bahçelerin satılması ve elde edecekleri parayla daha lüks bir yaşam sürme arzusu içerisinde. Bunun için de bahçelerin müteahhitlere verilmesi yönünde annelerini, babalarını, dedelerini sürekli baskı altına alıyorlar. Bir şekilde ikna olan toprak sahiplerinin arazileri kaşla göz arasında betona dönüşüyor. Bunun önlenmesi gerekiyor, ama nasıl?
Öncelikle söz konusu alanları imara açma sorununa değinmek gerekiyor. Bu konudaki yetki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Belediyelere ait. İlgili iki tarafa da toprakların korunması konusunda büyük bir rol düşüyor. Ayrıca Bodrum’da mandalina bahçelerinin korunmasında, bu meyvenin ekonomik değerinin arttırılması önem kazanıyor. Halihazırda son yıllarda buna yönelik önemli çalışmalar gözleniyor. Mandalinadan lokum, çikolata, gazoz, kolonya, sabun gibi ürünler yapılıyor. Bu ürünlerin sayısının ve bölgede mandalinadan elde edilen gelirlerin arttırılması, bahçelerin sürdürülebilirliği açısından hayati öneme sahip. Eğer bölge halkı mandalinadan daha fazla gelir elde ederse, toprağını betona dönüştürme isteğinden uzaklaşabilir.
Bir diğer husus da doğrudan turizmle ilgili. Türkiye, son yıllarda yaşadığı deneyimlerden sonra turizmde hem pazar hem de ürün çeşitliliği sağlama stratejisini benimsedi. Yani farklı ülkelerden turist çekmeye çaba gösterecek ve deniz kum güneş amacının dışında seyahat edenleri de daha yoğun bir biçimde ülkeye çekmeye gayret edecek. Bu strateji çerçevesinde Tarım Turizmi önemli bir seçenek olarak karşımızda duruyor. Dünyada doğayla iç içe, toprağa dokunarak, çiftlik evlerinde konaklayarak, orada pişen yemekleri, meyveleri, sebzeleri tüketerek tatil yapmak isteyen büyük bir kitle var. Bu zamana kadar gerek sektör, gerek ilgili kurum ve kuruluşlar işte tarım turizmi (veya agro turizm-çiftlik turizmi) adı verilen bu alternatif turizm türüne yeterince yoğunlaşmadı.
Dünya genelinde tarım turizmi yapan ülkeler iki açıdan avantaj elde ediyorlar. Öncelikle bu ülkeler turizm gelirlerine önemli ölçüde katkıda bulunuyorlar, bunun yanında tarım ürünlerinin markalaşmasına ve katma değerinin artmasına olanak sağlıyorlar. Tarım turizminde en başarılı ülkeler arasında yer alan İtalya, başta Toskana bölgesi olmak üzere bu yolla kırsal kalkınmayı sağlamış durumda. Başta süt, üzüm, zeytin gibi tarım ürünleri bölgede işlenerek kıymetli, katma değeri yüksek peynir, şarap, zeytinyağı gibi ürünlere dönüşüyor ve köylüler bu yola zenginleşiyor. Türkiye de tarım turizmini kullanarak hem turizm ürün portföyünü geliştirebilir hem de gelirlerini arttırabilir. Bunun için Tarım turizminin çerçevesinin çizileceği ve içerisinde teşvik mekanizmasının da yer alacağı tümleşik bir mevzuata ihtiyaç var.
Bundan yıllar önce, Türkiye’de bu konuda bir hareketlilik meydana gelmesi yönünde bazı adımlar atmıştım. 2006 yılında Çorum Sungurlu’da Meslek Yüksekokulu müdürlüğü görevimi icra ederken bölgeye katkı sağlaması açısından Bölgesel Tarım Turizmi Uygulamaları isimli bir proje başlatmıştım. Bu projede bölgenin tarım ve hayvancılıkta iyi durumda olan bir köyünde tarım turizmi uygulaması yapmıştık. Köy evlerinden bir tanesini öğrencilerimizle birlikte düzenleyip konaklama tesisine dönüştürmüştük ve bazı konukları bu köyde ağırlamıştık. Bu konuklara yerel yiyecekler sunmuştuk ve hayvanlarla ilgilenme imkanı tanımıştık. Şehir hayatından bunalmış olan konuklar ifadelerine göre inanılmaz bir deneyim yaşamışlardı ve yeniden daha kalabalık olarak gelmek istediklerini tarafımıza iletmişlerdi. Ancak hemen akabinde bölgede kaynağı ve nedeni bilinmeksizin hastalıklara ve ölümlere yol açan kene vakaları ortaya çıkmış, bu nedenle tarım turizmi bölgede başlamadan bitmişti. Dünyada kene vakalarına benzer şekilde kuş gribi, deli dana, brusella gibi hastalıklar dönemsel olarak bu turizm türünü tehdit etse de doğaya ve toprağa olan ilgi her geçen yıl artış göstermektedir.
Dünya genelinde turizmin sürdürülebilir bir anlayışla yapılması temel ilke olmalıdır. Sürdürülebilirlik için ise doğayı koruyarak kullanma bakış açısının yerleşmesi zorunludur.
Bu doğrultuda Bodrum’da katılım sağlamış olduğum etkinlikte birtakım tedbirler üzerinde uzlaşıya varılmıştır ve bu tedbirlerin ilgili kurum ve kuruluşlarla paylaşılmasına ve bu konuda farkındalık oluşturulmasına karar verilmiştir. Buna göre;
• Bodrum mandalinası ile ilgili envanterlerin oluşturulması; güçlü yönler, zayıf yönler, tehditler ve fırsatların belirlenmesi,
• Bodrum mandalinasının sürdürülebilirliği için stratejik yönetim anlayışının benimsenmesi,
• Risk analizlerinin yapılması,
• Mandalina bahçelerinin koruyarak kullanımının ilke edinilmesi, koruma alanlarının belirlenmesi, tarım alanlarının imara açılmaması konusunda gereken hassasiyetin gösterilmesi, bu amaçla hazırlanan raporların doğruluğunun denetlenmesi, tarım alanlarının korunması için özel ihtisas çalışma gruplarının oluşturulması,
• Bu konudaki alt yapı çalışmalarının tamamlanması,
• Depolama, ambalajlama vb. konularda ihtiyaçların karşılanması,
• Mandalinadan yeni ürünler üretilmesine yönelik ar-ge çalışmalarına özel önem verilmesi,
• Islah, gen, zararlı mücadelesi çalışmalarının yaygınlaştırılması, zirai üretim konusunda üreticinin bilgi düzeyinin artırılması,
• Muhtelif nedenlerle sökülen ağaçların başka mekânlarda hayat bulmasının sağlanması, fidan üretimi ve ekiminin teşvik edilmesinin gerekli olduğu değerlendirilmiştir.
Yukarıda ifade edilen tedbirler bodrum mandalinasının geleceğini kurtarır mı bilmem ancak sürdürülebilirliğine katkı sağlayacağı muhakkak. Ancak tehdit altında olan tarımsal üretimimiz maalesef sadece mandalina ile sınırlı değil. Zeytinimiz, üzümümüz, baklagillerimiz başta olmak üzere birçok tarım ürünümüz betonlaşma kaynaklı yok olma tehdidi ile karşı karşıya. Tarım ve turizmin birbirine göbekten bağlı olduğu göz önünde bulundurulursa, tarım kaybedildiğinde turizmin de kaybedileceğini söylemek hayalcilik olmaz. Bu güne kadar olan kayıpların yeniden kazanılması, verimli tarım alanlarında gerçekleşen yapılaşmanın engellenmesi ve özgün tarım ürünlerimizin korunarak gelecek nesillere aktarılması dileklerimle.