Turizm, dünyada son yarım asır içerisinde en hızlı gelişen endüstriler arasında yer almaktadır.  2016 yılında küresel ölçekte ülke ekonomilerine 2,3 trilyon ABD Doları doğrudan, 7,6 trilyon ABD Doları ise toplam katkı sağlamıştır. Söz konusu katkının artış oranının da küresel ekonomiden % 0,6 oranında daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Dünya genelinde ihracat rakamlarına bakıldığında, turizm ve seyahat hizmetleri ihracatı, toplam mal ve hizmet ihracatının % 6,6’sına, toplam hizmet ihracatının ise %30’una karşılık geldiği görülmektedir. Seyahat ve turizm endüstrisi, ihracat kategorileri açısından da sıralamada kimya ve yakıt (petrol, doğalgaz, vb) endüstrilerinin arkasında üçüncü sırada yer almaktadır. Dünya genelinde turizm ve seyahat endüstrisi 292 milyon toplam istihdam sağlamıştır. Bu istatistikler turizm ve seyahat endüstrisinin dünya ekonomisi içerisinde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu sanırım yeterince ifade etmektedir.

   
Uluslararası seyahatler, dünya genelinde hissedilen ekonomik kriz sonrasında 2010 yılından itibaren sürekli bir artış göstermiştir. Geçtiğimiz yılda da büyüme oranı %7 olarak gerçekleşmiştir. Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütüne göre (UNWTO), 2017 yılında 1,322 milyar kişi uluslararası seyahate katılmışken, bu rakamın 2030 yılında ortalama %3 artışla 1,8 milyar kişiye çıkacağı tahmin edilmektedir. Buradan çıkan sonuç şu: Turizm ve seyahat, halihazırda dünyanın en önemli endüstrilerinden birisidir ve gelecekte de bu endüstri önemini arttırarak sürdürecektir. 


Böyle bir tablo içerisinde, gelecekte turist beklentilerinde bazı farklılaşmaların olacağı öngörülmektedir. Önümüzdeki dönemde 3S yani deniz kum güneş turizmine karşı bazı alternatiflerin doğacağı ve bunların güçleneceği beklenmektedir. Bunlardan bazıları 3E (Entertainment-Exciment-Education) yani Eğlenme-Heyecan-Eğitim, 4L (Landscape-Leisure-Learning-Limit) yani Manzara-Boş zaman-Öğrenme-Sınırlar olarak sıralanabilir. Burada dikkati çeken nokta, gelecekte turizmde bilincinin ön plana çıkacağı ve seyahatlerin kişisel gelişimi de içerecek biçimde şekilleneceğidir.

Peki, gelecekte turizmde başka ne gibi farklılaşmalar, değişimler olabilir? Kısaca bunlara değinelim. Öncelikle bilgi iletişim teknolojilerinin turizm üzerindeki etkisine bakalım. Bu alanda özellikle son 20 yılda gözlenen baş döndürücü gelişmelerin turizm sektörünü de dönüştürmesi kaçınılmazdır. Endüstri 4.0 adı verilen ve bilişim teknolojileri ile endüstriyel teknolojileri birleştirme görevini üstlenen bu akım, yapılabilecek her işlemi bilgisayar ile yönetilebilecek hale getirmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda maliyetlerin düşürülmesi, enerji ve alan tasarrufu yapılması yoluyla kaynak kullanımının azaltılması ve verimliliğin arttırılması öncelenmektedir. Sanal gerçekliğin bu perspektiften gelişimi de turizm sektörü açısından büyük önem taşımaktadır. Gelecekte belki de insanlar bir yerden başka bir yere seyahat etmeyecek, sanal gerçeklik yoluyla o yerleri deneyimlemeyi tercih edecektir. Bu durum seyahat sektörüne olumsuz bir etkide bulunabilecektir. Buna ek olarak son yıllarda önemli gelişmelerin kaydedildiği robot teknolojilerinin de turizmde daha fazla yer bulması muhtemel gibi görünüyor. Kısaca sektörel açıdan değerlendirildiğinde çevrim içi (online) satış sistemlerinin, bilgisayar kontrollü üretim birimlerinin, robot teknolojilerinin, sanal gerçeklik uygulamalarının, sosyal medyanın, dijital platformların sektörde ağırlığını fazlaca hissettireceği ve yönelimin bu mecralara olması gerektiğini söylemek gerekiyor.


Geleceğe dair değinilmesi gereken bir başka husus, bireyselleşmenin artan etkisiyle kişiye özgü ürün alternatiflerine olan ilginin de artacağıdır. Önümüzdeki dönemlerde, kişilerin veya ailelerin doğrudan taleplerine karşılık verebilecek özgün ürünlerin tasarlanması ve bu ürünlerin satışa hazır hale getirilmesi önemlidir. 


Yeni neslin çok farklı alışkanlıklara ve niteliklere sahip olduğu konusunda muhtemelen herkes görüş birliği içerisindedir. Bu farklılıkları kategorize etmek için nesiller çeşitli şekillerde isimlendirilmektedir. Örneğin; 1980 ile 2000 yılları arasında doğan kesim Y Kuşağı, 2000 ile 2015 yılları arasında doğan kesim ise Z Kuşağı olarak adlandırılıyor. Bu kuşakların yaşam tarzları ve tercihleri gittikçe farklılaşıyor ve turizmin de kendini bu değişime göre yeniden şekillendirmesi gerekiyor. Özellikle Z kuşağında farklılaşma kendini daha fazla gösteriyor. Bu kuşağın bireyleri; internet üzerinden sosyalleşmeyi tercih ediyorlar, oyuncak yerine bilgisayarlar, tabletler ve akıllı telefonlarla oynuyorlar, teknoloji ile birlikte büyüyorlar. Bu kimseler çabuk tüketiyorlar, markalara ve ürünlere sadakatleri çok düşük seviyede gerçekleşiyor. 2030 yılına gelindiğinde Y ve Z kuşağının yani 1980 sonrası doğan kitlenin en büyük turist grubu olacağı düşünüldüğünde, bu kitlenin beklentileri turizm sektöründe büyük önem kazanmaktadır. 


Dünya genelinde özellikle refahın ve sağlıklı yaşam imkanlarının artmasına paralel olarak yaş ortalaması da gittikçe artıyor. Dünya nüfusu içerisinde 60 yaşın üzerindeki insanların 35 yıllık süre zarfında neredeyse iki katına çıkması bekleniyor. Artan yaş ortalaması, beraberinde bu yaşlı nüfusun tatil ihtiyaçlarının karşılanmasını zorunlu hale getiriyor. Bu nedenle turizmde yapılan planlamalarda yaşlı nüfusun ihtiyaçlarının göz önünde bulundurulması ve özellikle turistik ürün, altyapı ve destek hizmetlerinin, bu artma potansiyeli gösteren talebi karşılamak için revize edilmesi gerekiyor. 


Turizmin küresel ölçekte büyümesi ve çeşitlenmesi, tüm ülkelerin bu sektöre odaklanmasına neden oluyor. Gelecekte turizmde başarı elde etmek isteyen ülkelerin değişimi yakından takip etmesini, değişimi yönetmesini veya ayak uydurmasını zorunlu kılıyor. Bu nedenle turizmde karar vericilere büyük sorumluluk düşüyor. 


Aslında gelecekte beklenen değişimler sadece yukarıda bahsedilenlerle sınırlı değil. Ben bu yazımda turizmi doğrudan etkileyecek olan etkenlerden bazılarına yer verebildim. Bu etkenler mikro açıdan işletme düzeyinde ve makro açıdan ulusal düzeyde üzerine kafa yorulması, plan ve stratejilerde öncelik verilmesi gereken etkenlerin başında geliyor. Yazının başlığında sorulan sorunun cevabını yukarıdaki görüşler doğrultusunda okurlara bırakıyorum. Ne dersiniz turizmde gelecek için hazır mıyız?

Paylaşmak Güzeldir
Prof. Dr. Muharrem TUNA
1972 yılında Kilis’te doğdu. 1994 yılında Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Turizm İşletmeciliği Eğitimi Bölümünü bitirdi ve bir yıl sonra aynı fakülteye araştırma görevlisi olarak atandı. Yüksek lisans ve Doktora derecelerini Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm İşletmeciliği Anabilim Dalında tamamladıktan sonra, çalıştığı fakültede Yardımcı Doçentliğe yükseldi. 2002-2008 yılları arasında Gazi Üniversitesi Sungurlu Meslek Yüksek Okulu’nun müdürlüğünü yaptı ve üniversite senato üyeliğini yürüttü. Bu süre zarfında ABD’de Michigan State Üniversitesinde altı ay süreyle doktora sonrası çalışmalarda bulundu ve 2008 yılında yine aynı üniversitede Doçentlik unvanını kazandı. Bu kurumda öğretim üyeliğinin yanında dekan yardımcılığı, anabilim dalı başkanlığı ve çeşitli akademik görevleri de yürüten Dr. Tuna, 2014 yılında Gazi Üniversitesi Turizm Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümüne Profesör olarak atandı. Prof.Dr. Muharrem TUNA, turizm işletmeciliği, yönetim, strateji, örgütsel davranış, kalite gibi konularda bilimsel çalışmalar yürütmekte olup İngilizce bilmektedir.

CEVAP BIRAKIN

You must be logged in to post a comment.